FRANSIZ MEDYASININ KARABAĞ SAVAŞI DEĞERLENDİRMESİ
Yorum No : 2016 / 27
03.05.2016
20 dk okuma

2 Nisan 2016 tarihinde Ermenistan ve Azerbaycan arasında çıkan çatışmalar, boyutları ve sonuçları açısından 1994’te imzalanan ateşkes anlaşmasından bu yana çıkan diğer krizlerden farklı bir niteliğe sahiptir. 1 Nisan gecesi geç saatlerde başlayan çatışmalar, 5 Nisan’da Moskova’da imzalanan ateşkes ile son bulmuştur. Bunun sonucunda Güney Kafkasya bölgesindeki jeopolitik konjonktür sarsılmış, Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri yeni bir boyut kazanmıştır. Küreselleşen bir dünyada olaylara bir tek Azerbaycan ve Ermenistan ilişkileri çerçevesinde bakmak eksik kalır. Ermenistan ve Azerbaycan arasında sorun yaratan Karabağ bölgesi, aynı zamanda Türkiye, Rusya, AB, ABD ve İran’ı ilgilendiren bir ilgi mücadelesine sahne olmaktadır.[1] Bu çerçevede“4 Gün Savaşı” olarak adlandırılan çatışmalar, medyada da bir propaganda savaşına neden olmuştur. Basın organları, bulundukları ülkenin sosyal yapıları, devletlerin uyguladıkları siyaset ve vizyonları açısından 4 Gün Savaşı’nı çok farklı yorumlamışlardır.

Ermenistan ile yakın ilişkileri ile bilinen ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubunu eş-başkanı üç ülkeden biri olan Fransa’nın ulusal basını 4 Gün Savaşı’na geniş yer vermiştir. Fransız basının 4 Gün Savaşı’nı işleyiş şekli, Fransa’nın Kafkasya bölgesinde uygulamakta olduğu siyasete ve genel olarak Fransız toplumunun Güney Kafkasya’daki gelişmelere bakış açısına ışık tutmaktadır.

Fransa’daki Ermeni kökenli veya Ermeni görüşlerini benimseyen gazeteciler, 4 Gün Savaşı’na büyük önem vermiş ve bu konu hakkında çıkan yazıların birçoğu Azerbaycan’ın aleyhinde olmuştur. Le Monde gazetesinde bu bağlamda Ermeni diasporasının olaylara bakışını özetleyen, France Arménie derginin eski baş redaktörü Mihran Amtablian tarafından kaleme alınan kapsamlı bir makale yayınlamıştır..[2] Yazıda özetle şu temel hususlar vurgulanmaktadır:

2-5 Nisan arasında Azerbaycan’ın Karabağ saldırısı başarısızlıkla sonuçlanmış, Rusya’nın baskıları olayların bitmesini sağlamıştır. Karabağ sorunu sadece Ermenistan ve Azerbaycan arasında olan bir toprak mücadelesi değildir. Sorunun kökleri daha derinlerdedir. Güney Kafkasya bölgesi, parçalanmış Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin parçasıdır. Stalin 1921 yılında halkları bölerek, kendi hâkimiyetini sağlamlaştırabilmek için Karabağ bölgesini Azerbaycan Sosyalist devletine bağlamıştır. Stalin’in bu kararı Ermeniler tarafından çok ağır bir adaletsizlik olarak kabul edilmiştir. Bunu, Sedan yenilgisinden sonra Alsace ve Lorraine bölgelerini Almanya’ya kaybeden Fransa’nın hissiyatı ile benzetmek mümkündür.

Komünist dönemde, Sovyetler Birliği’nin ortaya koymuş olduğu “Uluslararası Kardeşlik”ilkesi Karabağ’daki Ermenilerin dışlanmasını önleyememiştir. Türklerin başlatmış olduğu Ermeni düşmanlığı ve nefreti, Azeriler tarafından da Sovyet dönemi boyunca devam ettirilmiştir. 1969’da Azerbaycan’da KGB ve ülkenin başında, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliev’in babası Haydar Aliev bulunmaktaydı. Azerbaycan’da, Suriye’deki Al Asad ailesinde olduğu gibi, babadan oğula geçen bir siyaset anlayışı olduğunu belirtmek mümkündür.

Sovyetler Birliği dağıldığında, Orta Asya ülkeleri ve Türkiye arasında Ortak Türk Milliyetçiliği anlayışı çerçevesinde, etnik açıdan homojene bir şekilde Bişkek (Kırgızistan) ve İstanbul arasındaki Türk kökenli halkların birleşme arzusu vardı. Ermenistan’ın ve Ermenilerin varlığı, etnik bütünleşmenin temel engeli olarak gösterilmekteydi. Bugün Ermenilere ilaveten Kürtler de bu bütünleşmeye engel oluşturmaktadır. 1915’te Türkler, Ermeni engelini ortadan kaldırmak için soykırım yoluna başvurmuştur. Bugün ise, “Kürdistan” devletinin oluşumunu şiddet ile bastırmaktadır.

“4 Gün Savaşı” olarak anılmaya başlayan savaş esnasında, Azerbaycan’ı şiddet kullanmaya teşvik eden de Türkiye olmuştur. AFP’nin de teyit etmiş olduğu gibi, Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin “kıyamet gününe” kadar Azerbaycan’ın yanında yer alacağını vurgulamıştır. “Kemal” gibi “Erdoğan’ın” da temel saplantısı Ermenileri yok etmektir.

Karabağ’ın Azerbaycan’a iade edilmesi, Ermenistan’ın yok edilmesi planının ilk aşamasıdır. Azerbaycan, Karabağ’a ilaveten Zengezur bölgesini de talep ettiğini bildirmiştir.

Karabağ’ın Azerbaycan’a iade edilmesi, bölge halkının ölüm fermanı anlamına gelecektir. Bölge halkının Azerbaycan himayesi altında yaşaması imkânsızdır. Bu bağlamda, Karabağ’daki Ermeniler yapabilecekleri tek şeyi yapmıştır: Azerbaycan nasıl 1991’de Sovyetler Birliğinden ayrılma gerekçesi olarak “Kendi Kaderini Tayin Hakkını”(Sovyetler Birliği’nin Anayasa’sının 2.Maddesinin öngördüğü üzere) kullanarak bağımsızlığını ilan etiyse, Karabağ da aynı temel ilke çerçevesinde bağımsızlığını ilan etmiştir.

1994’deki zaferinden bu yana Karabağ bağımsız bir hukuk devleti, çok sesli bir siyasi rejim, ifade ve basın özgürlüğünün tam olduğu bir ülke haline gelmiştir.

Ancak, soruna çözüm bulmakla yükümlü olan AGİT Minsk Grubu, Madrid ilkelerini tekrarlamakla yetinmiştir. Oysaki bu ilkeler birbiri ile çelişmektedir. Kendi kaderini tayin hakkı (oto-determinasyon) ilkesi doğrultusunda Azerbaycan mevcut sınırları ve Karabağ’ın bağımsızlığını kabul etmelidir. “Toprak bütünlüğü” ilkesine göre ise, bölgedeki insanların “kendi kaderini tayin hakkı” ilkesine karşı gelinerek, Karabağ Azerbaycan’a iade edilecektir. Uluslararası hukuka göre, “kendi kaderini tayin hakkı” ilkesi, “toprak bütünlüğü” ilkesi üzerinde üstünlüğe sahiptir. Kosova bunun somut bir örneğidir.

Bu iki kavram eşit görüldükçe, Karabağ hakkındaki tartışmalar bir netice alamayacaktır. Ateşkesten bu yana 22 yıl geçmiş olması ve halen bir çözümün ortaya çıkamaması bu bağlamda açıklanabilir.

Azerbaycan ise, silah gücü ile kaybetmiş olduğu Karabağ’ı aynı yöntemle geri almak isteyişi ile Madrid ilkelerinin üçüncüsünü, yani “şiddetsizlik” ilkesini ihlal etmektedir. Nisan 2016 olayları Azerbaycan’ın ne bugün, ne de gelecekte bu ilkeye saygı göstermeyeceğinin kanıtıdır.

AGİT Minsk Gurubu Karabağ sorununu çözmek için değil, bölgedeki baskın devletlerin lehine olan statükoyu korumak için faaliyet göstermektedir. Bu bağlamda Fransa devleti “kendi kaderini tayin hakkı”  ilkesini dikkate almayarak, Amerika ve Rusya gibi, Ankara ve Bakü’deki diktatörlüklere yanaşarak, Karabağ’a ve demokrasiye ihanet etmektedir.

Mihran Amtablian’ın bütün sorumluluğu Türkiye’ye ve Azerbaycan’a yüklemekte, Azerbaycan’ın haklarını, AGİT’in ilkelerine[3] ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Ermenistan aleyhinde almış olduğu dört kararını[4] da hiçe saymaktadır. Bahsedilen yazının sıradan bir gazetede değil de, Le Monde gibi Fransa’nın saygın ve önde gelen bir gazetesinde yayınlanmış olması da, Ermeni diasporasının Fransa’daki etkisini göstermektedir.

Fransız siyasetçilerin Karabağ konusundaki girişimleri de basında geniş yer bulmuştur. 30 tane Fransız milletvekilinin Fransız hükümetine yaptığı, “Fransa, Karabağ’da barış için harekete geçmelidir” başlıklı çağrı, Liberation gazetesinde yer almıştır.[5] Fransız parlamentosu 2001’den bu yana Ermeniler’le ilgili konularda daima Türkiye’nin aleyhinde kararlar çıkarmıştır. Bu anlayış doğrultusunda, Fransız siyasi ortamının Karabağ sorunu hakkındaki tutumunu, bakış açısını ve basına yansımasını daha yakından incelemekte fayda vardır. Yukarıda bahsi geçen çağrıda özetle şu hususlara yer verilmiştir:

Güney Kafkasya bölgesinin son 20 yıldır bir savaş ortamında bulunmasının sorumlusu Azerbaycan’dır. 1 Nisan 2016’da Azerbaycan yine Karabağ’ın sınırlarını ve güvenliğini ihlal etmiştir. Azerbaycan siyasetini Ermeni nefreti üzerine kurmuştur. Doğal kaynaklarından edindiği gelirleri ile tehlikeli bir biçimde silahlanmıştır. Azerbaycan’ın savunma bütçesi, Ermenistan’ın toplam bütçesinden daha fazladır. Bu aşırı zihniyete bir örnek olarak Ramil Safarov'u ele almak mümkündür. 2004’te Macaristan’da düzenlenen bir NATO toplantısı sırasında, Azeri bir asker olan Ramil Safarov, Ermeni bir meslektaşını bir balta ile öldürerek Macaristan’da müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. 2012’de Ramil Safarov Azerbaycan’a iade edilmiştir. Azerbaycan’da affedilen Ramil Safarov, milli kahraman ilan edilmiştir.

Karabağ’daki bu son olaylar, çatışmaların yeni bir boyutu olarak değil de, savaş yolunda atılan bir adım olarak algılanmalıdır. Fransa devleti bu bağlamda barışı sağlayabilmek için daha etkin girişimlerde bulunmalıdır.

Fransa, Ermeniler için tarih boyunca sığındıkları bir ülke olmuştur. Türkiye halen “Ermeni soykırımını” inkâr ederek, Ermeni düşmanlığına yol açmaktadır. Türkiye 1988’de Azerbaycan’da ülkelerini savunan binlerce Ermeni’nin katledilmesine de sebebiyet vermiştir. Fransa, tarihi yakınlığından dolayı, oluşabilecek Ermenileri hedef alan yeni savaş suçlarına karşılık sessiz kalmamalıdır. AGİT Minsk Grubu eş-başkanı Fransa, soruna çözüm arayışlarının yeni bir çatışma ile boşa gitmesini kabul etmemelidir.

İlk olarak, Minsk Grubu çerçevesinde ateşkesi ihlal eden tarafın tespit edilmesi için bir soruşturma başlatılması gerekmektedir. Ermenistan, Azerbaycan orduları bozguna uğradıkları zaman bile,  kendisine gerekli varoluş imkânını garantileyecek toprakların fazlasını alma niyetini taşımamıştır. Eğer Fransa, sahip olduğu ilkeleri çerçevesinde, Azerbaycan’ı bu savaş zihniyetinden vazgeçirmek istiyorsa, daha güçlü önlemler almalıdır. Fransız yetkilileri, Azerbaycan çatışmalara yeniden başlarsa Karabağ’ın tek taraflı olarak devlet olarak tanınacağını bildirmelidir. Bu bölgede barışın hâkim olabilmesi ve hem Azeri hem de Ermeni halklarının bölgeyi zehirleyen Türk-Rus ilişkilerinin yansımalarından kurtulabilmesi için kaçınılmaz bir önlemdir. Böylelikle, Fransa ve Azerbaycan arasında gelişen ekonomik ilişkilerin, barış ve kendi kaderini tayin ilkesinin aleyhine olmadığı da gösterilmiş olacaktır.

Fransız milletvekili Valerie Boyer[6] ise Fransa’nın Karabağ’daki Ermeni yönetiminin resmi bir şekilde bir devlet olarak tanınması için talepte bulunmuştur.[7] Azerbaycan’ı çatışmaları başlatmakla sorumlu tutan Boyer yazısında, Bakü’nün bir diktatörlük olduğunu ifade etmiş, 1990’lardaki “Ermeni katliamlar ile zaten elleri kana bulanmış” olan Azerbaycan’ı halen sivilleri öldürmekle suçlamıştır. Boyer, Azerbaycan gibi “diktatörlüklerin” şiddetten başka yöntem bilmediklerini, Karabağ “devletinin” demokratik gelişimini ilerletirken, Azerbaycan’ın kendi diktatörlüğünde boğulduğunu, Kafkasya’da barışın sağlanabilmesi için, Karabağ’ın resmi olarak tanınmasının şart olduğunu vurgulamıştır.

Görüldüğü üzere, Fransız medyası Azerbaycan’ın aleyhinde yapılan yorumlara geniş yer vermiştir. Bu yorumlar Azerbaycan’ın haklarına ve bu süreçte çekmiş olduğu acılara ve kayıplara hiçbir şekilde değinmemiştir. Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisinin Ermenistan’ın işgali altında olduğu tamamen göz ardı edilmiştir.

Mağduriyet istismarcılığı[8] çerçevesinde; zamanında Türkler ve Azeriler tarafından katledildiğini ifade eden Ermeniler, tekrardan böyle bir tehdit ile karşı karşıya oldukları iddia etmekte, Karabağ’da hiçbir tarafça tanınmayan Ermeni yönetimini yüceltilmeye çalışmakta ve hukuken Azerbaycan toprağı olan işgal altındaki Karabağ’ın devlet olarak tanınması çağrısında bulunmaktadır. Ermenistan ise BMGK’nın ve AGİT Minsk Grubu’nun kabul ettiği kararları uygulanmamaktadır.

Fransız basını, sorunu Türkiye ve Rusya arasındaki oynanan nüfuz mücadelesinin bir sonucu olarak da tanıtmıştır. France 24’ün haberi durumu şu şekilde yansıtmıştır:

Azerbaycan ve Ermenistan çatışmaların başlamasından her iki taraf diğerini sorumlu tutmaktadır. Ermenistan 22 yıl önce, Karabağ savaşını kazanan taraf olduğundan, savaşın yeniden başlaması aleyhine olacaktır. Diğer yandan, Azerbaycan’ın askeri harekât yapması, Rusya’nın askeri müdahalesine sebebiyet verebilecek niteliktedir. Peki, o zaman çatışmalar hangi sebeplerden dolayı yeniden alevlenmiştir?

Analist Thornike-Gordadge’ye göre, olayların alevlenmesi, Türkiye ve Rusya arasında yapılan bir bilek güreşinin sonucudur. Bilindiği gibi, Ankara ve Moskova arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin Kasım ayında bir Rus uçağını düşürmesi ile ağır bir darbe almıştır.

Avrupa’nın doğal gaz ihtiyaçlarını karşılayacak, Azerbaycan’ı Avrupa’ya bağlayan dünyanın en uzun boru hattının (TANAP) inşası devam etmektedir. Bu proje, enerji alanında Rusya’ya bir alternatif, bir rakip oluşturacaktır. Eğer Rusya Kafkasya bölgesini destabilize ederse, Avrupa bu koridordan vazgeçmek zorunda kalacaktır. Rusya tarihsel olarak Ermenistan’ın müttefikidir, Ermenistan’da iki askeri üssü bulunmaktadır. Ancak diğer yandan Azerbaycan’la da yakın ilişkiler kurmak arzusundadır. Bilindiği gibi Rusya, Azerbaycan’ın en önemli silah satıcısıdır.

Diğer yandan Türkiye, Azerbaycan’ı Karabağ’a saldırmasını sağlayarak Bakü ve Moskova arasındaki ilişkileri soğutmak gayretindedir. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Nisan Pazartesi “Şüphesizdir ki Karabağ bir gün asıl sahibine dönecektir” açıklaması bu yönde yorumlanabilir.[9] İlham Aliyev, Moskova tarafından radikal İslami akımların gelişmesine engel olacak bir unsur olarak görülmektedir. Bu bağlamda, komünist geçmişi ve laikliğine bağlı olan bu devlet ile ilişkilerini bozmak Rusya’nın aleyhinde bir gelişme olur. Çıkacak bir savaş Rusya’yı zor durumda bırakacaktır, ancak Rusya’nın Güney Kafkasya’da nüfuzunu sağlayabilmek için gerekli olan asgari bir dengeyi koruyabilecek imkânlara sahiptir.[10]

Rusya’nın Karabağ sorunu ile ilgili uyguladığı statüko, hem Azerbaycan hem de Ermenistan üzerinde baskı kurmasını sağlamaktadır. Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev silah satışlarını meşru göstermek için “Rossiya 1” televizyon kanalına verdiği bir röportaj sırasında şunları söylemiştir: “Eğer Rusya bu rolden vazgeçerse, yeri boş kalmaz, başka ülkelerden silah satın alacaklardır, bu da mevcut dengeyi yok edecektir”.[11] Bir yandan da Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in Karabağ sorununun barışçıl bir şekilde çözülmesini arzuladığı, ancak bu süreç esnasında Azerbaycan’ın ordusunu kuvvetlendireceğini ifade etmiş olması, Rusya’yı sevindirmiştir.[12]

Nisan ayında meydana gelen çatışmalar incelenirken, çatışmaların kim tarafından başlatıldığı, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunun çözülmesinin kimin lehine olduğu, Rusya’nın bölgeye yönelik politikalarının ne olduğuna dikkat etmek gerekir. Rusya'nın Ermenistan sorunlarının çözümü amacıyla uluslararası planda yürütülen çabalara tepkisi de bilinmektedir. Bilinen bir başka gerçek ise Azerbaycan topraklarının %20’sinin Ermenistan’ın işgali altında olduğudur.

Rusya’nın, enerji fiyatlarının düşmesi ve Kırım/Doğu Ukrayna’daki tutumu sebebi ile yaptırımlara maruz kalması ekonomisini etkilemiştir. Rusya’nın son olarak muhtelif sebepler ile Suriye’de İran ile birlikte giriştiği eylemlerin, Türkiye ile ilişkilerinin durumu ve TANAP projesinin hayata geçmesi, Rusya’nın küresel düzeydeki iddiaları açısından olası etkilerinin dikkate alınması yararlı olacaktır.

Bölgeye ilişkin hususlar irdelenirken ABD dış politikasının Ortadoğu’da sergilediği pasif tutumun da akılda tutulması gerektiği değerlendirilmektedir. Obama Doktrini, Bush dönemindeki dış siyaset anlayışına nazaran, ABD’nin Ortadoğu’da ön cephede yer almamasıyla sonuçlanmıştır. Bunun bir sonucu olarak, Rusya’nın Ortadoğu’da, Suriye üzerinden nüfuzunu artırmasına olanak sağlamıştır.

Fransa’daki Ermeni diasporasının etkisi altında olan Fransız basınının ve siyasi çevrelerinin tek yanlı ve gerçekleri görmezden gelen yaklaşımı, zaten karmaşık bir konu olan Karabağ sorunu hakkında yanıltıcı bir algı yaratmaktadır. Ayrıca Ermenistan’ın ekonomik bakımdan içler acısı halinin devam ettiği ve her anlamda (askeri, siyasi ve ekonomik) giderek Rusya’nın etki alanına kaydığı da bilinen bir gerçektir. Yaşanan son olayların Rusya’nın Ermenistan’daki askeri konuşlandırmasını artırması sonucunu vermesi bunun bir göstergesidir. Tarihi Fransa-Ermenistan dostluğundan söz eden Fransız siyasetçileri ve medyası, gerçeklerden kopuk, adeta bir hayal ürünü olan analizleriyle Ermenistan’ın durumu ve Karabağ sorunu hakkında bilgi kirliği yaratmakta, Ermenistan’ın kötü gidişatının algılanmamasına ve Karabağ sorunun çözümünün zorlaşmasına sebep olmaktadır.

 

*Resim: europe1.fr/


[1] Turgut Kerem Tuncel, “Karabağ’da Yaşanan “4 Gün Savaşi”Nin Kisa Bir Değerlendirmesi”, AVİM, http://avim.org.tr/tr/Yorum/KARABAG-DA-YASANAN-4-GUN-SAVASI-NIN-KISA-BIR-DEGERLENDIRMESI

[2] Mihran Amtablian, “Haut Karabakh: il faut une solution et non un statu quo”, Le Monde, http://www.lemonde.fr/idees/article/2016/04/11/haut-karabakh-il-faut-une-solution-et-non-un-statu-quo_4900032_3232.html

[3] AGİT Minsk Grubu Madrid Prensiplerini 2007 yılının Kasım ayında açıklamıştır. Dağlık Karabağ sürecinin çözümüne yönelik prensipler şunlardır;

-Dağlık Karabağ’ın çevresinde Ermenistan’ın işgal ettiği yerlerden çekilmesi

-Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasında geçişi sağlayacak bir koridorun açılması,

-Yerlerinden edilmiş göçmenlerin topraklarına geri dönmesi

-Barış gücünün işlevini yerine getirecek uluslararası güvence sağlanması

-Dağlık Karabağ Ermenilerine gerekli güvence verilerek kendilerini idare etme hakkı tanınması

-Dağlık Karabağ’ın hukuki statüsünün belirlenmesi için öncelik kullanılmasıdır.

http://politikaakademisi.org/2013/09/28/azerbaycan-ermenistan-ve-agit-minsk-grubu-cercevesinde-karabag-sorunu/

[4] BM Güvenlik Konseyi Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal ettiğini kabul ederek, bu işgalini belirleyen dört karar kabul etmiştir. 822, 853, 874 ve 884 no’lu olan bu kararlarda:

-Azerbaycan ve Ermenistan arasında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bir parçası olan Dağlık Karabağ ve etraftaki işgal olunmuş topraklar yüzünden devam eden çatışmanın var olduğunu belirtmekte

-Azerbaycan Cumhuriyeti dâhilinde bu çatışma sonucu çok sayıda sivil vatandaşın göç etme zorunda kaldıklarını belirtmekte

-Azerbaycan’ın ve bölgede bulunan diğer ülkelerin egemenlik ve ülke bütünlüğü vurgulanmakta

-Uluslararası sınırların dokunulmazlığını ve kuvvet kullanarak toprak elde etmenin kabul edilmezliğini belirtmektedir.

http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=291

http://www.un.org/en/sc/documents/resolutions/1993.shtml

[5] “La France doit agir pour la paix au Haut-Karabakh”, Libération, http://www.liberation.fr/debats/2016/04/12/la-france-doit-agir-pour-la-paix-au-haut-karabakh_1445683

[6] Fransız Parlamentosu tarafından kabul edilen; ancak, Fransa Anayasa Konseyi tarafından "anayasaya aykırılık" gerekçesiyle iptal edilip yürürlüğe giremeyen yasayı sunan milletvekilidir. Kısaca "inkâr yasası" olarak da anılan söz konusu yasa, "Ermeni Soykırımı’nın” varlığının inkâr edilmesi, aşağılanması ve önemsizleştirilmesi gibi davranışlarda bulunanların 1 yıl hapis ve/veya 45 bin Avro para cezası ile mahkûm edilmesini öngörmüştür.

[7] Valérie Boyer (LR), "Il faut désormais reconnaître le Haut-Karabagh", Valeurs Actuelles, http://www.valeursactuelles.com/politique/valerie-boyer-lr-il-faut-desormais-reconnaitre-le-haut-karabagh-60727

[8] Osman Gün, “Ermeni iddialarının ve Türklere karşı önyargılarının günümüzdeki kaynakları”, AVİM, http://avim.org.tr/tr/Yorum/ERMENI-IDDIALARININ-VE-TURKLERE-KARSI-ONYARGILARININ-GUNUMUZDEKI-KAYNAKLARI

[9] Veronika Dorman, “Le Haut-Karabakh, un conflit gelé qui se réchauffe dangereusement”, Libération, http://www.liberation.fr/planete/2016/04/03/le-haut-karabakh-un-conflit-gele-qui-se-rechauffe-dangereusement_1443593

[10] Jean de Gliniasky, “Affrontements au Haut-Karabakh: vers une réactivation du conflit Arménie/Azerbaïdjan?”, İRİS, http://www.iris-france.org/74821-affrontements-au-haut-karabakh-vers-une-reactivation-du-conflit-armenieazerbaidjan/

[11] Karen Minasyan, “L'Arménie et l'Azerbaïdjan s'accusent mutuellement de bombardements malgré le cessez-le-feu.”, L’express, http://www.lexpress.fr/actualites/1/monde/l-armenie-et-l-azerbaidjan-s-accusent-mutuellement-de-bombardements-malgre-le-cessez-le-feu_1781130.html


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten