Araştırma Makaleleri
ÇAĞDAŞ BATI AVRUPA AKADEMİ DÜNYASINDA IRKÇILIĞIN VE YABANCI DÜŞMANLIĞININ ARAŞTIRILMASININ ZORLUĞU: FRANSA ÖRNEĞİ
Yazar : Teoman Ertuğrul Tulun
Tarih : 2023
Dil : Türkçe
DOI : 10.5281/zenodo.7972868
Tür : Araştırma Makalesi
PDF İndir

Fransız akademik çevreleri, “İslami-solculuk” kavramını ve yabancı devletlerin yüksek öğretim ve araştırma kurumlarındaki potansiyel etkisini konu alan çekişmeli tartışmalarla giderek daha fazla karşı karşıya kalmaktadır. Bu makale, kilit siyasi figürlerin rolüne, akademide ırk ve ırkçılık çalışmalarına dair çıkarımlara ve bunun Fransa’daki akademik özgürlük bakımından potansiyel sonuçlarına odaklanarak bu konulara kısa bir giriş yapmayı amaçlamaktadır. Buna ek olarak, Temmuz 2021’de Senatör Etienne Blance ve raportör Senatör André Gattolin başkanlığındaki “Rassemblement des democrats, progressistes et independants (RDPI)” (Demokratlar, İlericiler ve Bağımsızlar Topluluğu) grubu tarafından başlatılan bir bilgi toplama misyonu, Fransız üniversite ve akademik dünyasında Avrupa dışı devlet etkisini araştırmıştır. Bu misyonun raporunda, Fransa’yı ve kurumlarını, Fransız bilimsel mirasını, akademik özgürlüğünü potansiyel yabancı müdahalelerden korumayı amaçlayan bir mücadeleye hazırlamak üzere beş hedef altında gruplandırılmış 26 öneride bulunulmuştur.

DIFFICULTY OF STUDYING RACISM AND XENOPHOBIA IN MODERN WESTERN EUROPEAN ACADEMIA: THE CASE OF FRANCE
Yazar : Teoman Ertuğrul Tulun
Tarih : 2023
Dil : İngilizce
DOI : 10.5281/zenodo.7976415
Tür : Araştırma Makalesi
PDF İndir

Fransız akademik çevreleri, “İslami-solculuk” kavramını ve yabancı devletlerin yüksek öğretim ve araştırma kurumlarındaki potansiyel etkisini konu alan çekişmeli tartışmalarla giderek daha fazla karşı karşıya kalmaktadır. Bu makale, kilit siyasi figürlerin rolüne, akademide ırk ve ırkçılık çalışmalarına dair çıkarımlara ve bunun Fransa’daki akademik özgürlük bakımından potansiyel sonuçlarına odaklanarak bu konulara kısa bir giriş yapmayı amaçlamaktadır. Buna ek olarak, Temmuz 2021’de Senatör Etienne Blance ve raportör Senatör André Gattolin başkanlığındaki “Rassemblement des democrats, progressistes et independants (RDPI)” (Demokratlar, İlericiler ve Bağımsızlar Topluluğu) grubu tarafından başlatılan bir bilgi toplama misyonu, Fransız üniversite ve akademik dünyasında Avrupa dışı devlet etkisini araştırmıştır. Bu misyonun raporunda, Fransa’yı ve kurumlarını, Fransız bilimsel mirasını, akademik özgürlüğünü potansiyel yabancı müdahalelerden korumayı amaçlayan bir mücadeleye hazırlamak üzere beş hedef altında gruplandırılmış 26 öneride bulunulmuştur.

BALKANLAR'DA SOYKIRIM KAVRAMININ HUKUKİ TANIMININ VE İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ İÇİN YAPILAN YERSİZ VE YOZLAŞTIRICI GİRİŞİMLER
Yazar : Teoman Ertuğrul Tulun
Tarih : 2022
Dil : Türkçe
DOI : 10.31219/osf.io/j3uy4
Tür : Araştırma Makalesi
PDF İndir

Soykırım kavramını Yahudi kökenli Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin 1944 yılında kullanmıştır. Lemkin’in soykırım kavramını kullandığı dönem, II. Dünya Savaşına rastlamaktadır. En önemli çalışması olan “Axis Rule in Occupied Europe (İşgal Altındaki Avrupa’da Mihver Güçlerinin Yönetimi)” isimli kitabını 1942 yılında yazmaya başlamıştır. Çalışmasını, Nazi Almanya’sı ile diğer Mihver Kuvvetlerinin, özellikle Polonya ve Sovyetler Birliği’ndeki, işgal politikalarına göre şekillendirmiştir. Lemkin’in temel görüşü, söz konusu işgal kurallarının Almanların Avrupa’yı ırksal hatlarla yeniden düzenlemeyi amaç edindikleri ve bu yeniden düzenleme girişiminin toplu katliamlara ve başka kültürlerin sindirilmelerine sebep olduğu yönündedir. Lemkin, başlangıçta “Axis Rule in Occupied Europe” çalışmasında yer verdiği soykırıma dair önerilerini sonradan değiştirmiş; yeni kurulan Birleşmiş Milletler’in önderliğinde soykırımı önlemek üzere bir sözleşmenin kaleme alınmasını ve bu sözleşmenin Birleşmiş Milletler mekanizması aracılığıyla uygulamaya konulmasını savunmuştur. Nihai ateşkesten bir yıl sonra 11 Aralık 1946’da BM Genel Kurulu’nda, oybirliğiyle “Soykırım suçunun cezalandırılmasının uluslararası bir endişe meselesi” olduğuna dair bir karar kabul edilmiştir. Bunu takip eden dönemde, BM Genel Kurulu’nda Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (Soykırım Sözleşmesi) 9 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmiştir. Soykırım Sözleşmesi’ne göre, soykırım hem savaş zamanında hem de barış zamanında işlenebilecek bir suçtur. Lemkin'in gündeme getirdiği ve uluslararası suç olarak kabul edilmesini sağlamaya çalıştığı soykırım kavramı, hukuken bağlayıcılığı olan Soykırım Sözleşmesi'nin kabul edilmesiyle tamamen hukuki bir zemine oturtulmuştur. Soykırım Sözleşmesi aşındırılmamalı ve mutlak bir hukuki tanımı bulunan soykırım terimi gelişigüzel bir şekilde kullanılmamalıdır. Son dönemde, özellikle Balkanlarda, Soykırım Sözleşmesi’ni aşındıracak nitelikte açıklamalar yapılmıştır. Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanoviç’in Srebrenitsa Soykırımı’nın önemini azaltmaya yönelik açıklamaları bu hususta örnek teşkil etmektedir. Ahiren Hırvatistan’ın Vis adasının Komija şehrinde basına açıklama yaparken Milanoviç, Srebrenitsa’yı bir soykırım olarak değerlendirip değerlendirmediğine dair soruya şu yanıtı vermiştir: “Evet diyorum, ancak bu durumda bazı daha ağır suçlar için başka bir isim yaratmamız gerekecektir. Başka insanların fedakârlıklarına saygı duyuyorum, fakat her şey aynı değildir. Eğer her şey, soykırım niteliğinde ise, Nazilerin ve Alman mekanizmasının II. Dünya Savaşı’nda Yahudilere karşı gerçekleştirdikleri için başka bir terim bulmamız gerekecektir. Bu Holokost’tur, fakat ayrıca soykırımdır. Her kurban aynı değildir, görecelilik söz konusudur.” Bazı AB ülkelerinin yakın geçmişte Balkanlar konusunda revizyonist görüşler ve öneriler gündeme getirdikleri dikkate alınırsa, Milanoviç’in “parlak” fikirler yaratma hususunda çoğunluğu takip etme ihtimalini görmezden gelemeyiz. Bu bağlamda, Slovenya’nın AB dönem başkanlığında, Slovenya Başbakanı’nın Bosna-Hersek’i bölme ve Hırvatistan, Sırbistan, Arnavutluk ve Kosova’nın sınırlarını yeniden çizme planını hatırlamak yeterli olacaktır. Milanoviç’in bu husustaki açıklamaları, soykırım suçunun güncel hukuki zeminini ve çerçevesini ciddi ölçüde tartışmaya açması bakımından da kayda değerdir.  

Söz konusu açıklamaların, kaçınılmaz bir şekilde hem Balkanlarda hem de uluslararası alanda yankıları olacaktır. Soykırım teriminin sığ siyasi çıkarlar uğruna kötüye kullanılmasının, BM Şartı’nda yer alan, uluslararası barışın, güvenliğin ve istikrarın sürdürülmesine dair temel ilkelere mutlak bir zarar vereceği belirtilmelidir. Balkanlar açısından, yukarıda bahsedildiği üzere, yakın zamanda revizyonist söylemlerin, NATO ve AB üyeleri olan Slovenya ve Hırvatistan gibi ülkelerden gelmekte olması dikkate değerdir. Bu ülkelerin, Balkanlarda güvenliğin ve istikrarın güçlendirilmesinde bir rol oynamak yerine, güvenliği ve istikrarı sekteye uğratan bir rol üstlenmeleri hayal kırıklığı yaratmaktadır. Etkili uluslararası ve devletler üstü kuruluşlara üye bu ülkelerden, doğal olarak, Balkanlarda güvenliğin ve istikrarın sağlanması ve sürdürülmesi hususunda çok daha dikkatli olmaları beklenmektedir. Bölgede bir yangın tehlikesi mevcut ise, bölgeye yanıcı maddeler atmak yerine, yangın tehlikesini önlemeye çalışmak gerekmektedir. AVİM olarak, bunun tersi nitelikteki söylem ve politikaların NATO ve AB nezdinde kabul edilmeyeceği ümit edilmektedir.

DEGENERATING DISCURSIVE ATTEMPTS IN THE BALKANS TO ALTER THE LEGAL DEFINITION AND CONTENT OF THE CONCEPT OF GENOCIDE
Yazar : Teoman Ertuğrul Tulun
Tarih : 2021
Dil : İngilizce
DOI : 10.31219/osf.io/dpqs4
Tür : Araştırma Makalesi
PDF İndir

Soykırım kavramını Yahudi kökenli Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin 1944 yılında kullanmıştır. Lemkin’in soykırım kavramını kullandığı dönem, II. Dünya Savaşına rastlamaktadır. En önemli çalışması olan “Axis Rule in Occupied Europe (İşgal Altındaki Avrupa’da Mihver Güçlerinin Yönetimi)” isimli kitabını 1942 yılında yazmaya başlamıştır. Çalışmasını, Nazi Almanya’sı ile diğer Mihver Kuvvetlerinin, özellikle Polonya ve Sovyetler Birliği’ndeki, işgal politikalarına göre şekillendirmiştir. Lemkin’in temel görüşü, söz konusu işgal kurallarının Almanların Avrupa’yı ırksal hatlarla yeniden düzenlemeyi amaç edindikleri ve bu yeniden düzenleme girişiminin toplu katliamlara ve başka kültürlerin sindirilmelerine sebep olduğu yönündedir. Lemkin, başlangıçta “Axis Rule in Occupied Europe” çalışmasında yer verdiği soykırıma dair önerilerini sonradan değiştirmiş; yeni kurulan Birleşmiş Milletler’in önderliğinde soykırımı önlemek üzere bir sözleşmenin kaleme alınmasını ve bu sözleşmenin Birleşmiş Milletler mekanizması aracılığıyla uygulamaya konulmasını savunmuştur. Nihai ateşkesten bir yıl sonra 11 Aralık 1946’da BM Genel Kurulu’nda, oybirliğiyle “Soykırım suçunun cezalandırılmasının uluslararası bir endişe meselesi” olduğuna dair bir karar kabul edilmiştir. Bunu takip eden dönemde, BM Genel Kurulu’nda Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (Soykırım Sözleşmesi) 9 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmiştir. Soykırım Sözleşmesi’ne göre, soykırım hem savaş zamanında hem de barış zamanında işlenebilecek bir suçtur. Lemkin'in gündeme getirdiği ve uluslararası suç olarak kabul edilmesini sağlamaya çalıştığı soykırım kavramı, hukuken bağlayıcılığı olan Soykırım Sözleşmesi'nin kabul edilmesiyle tamamen hukuki bir zemine oturtulmuştur. Soykırım Sözleşmesi aşındırılmamalı ve mutlak bir hukuki tanımı bulunan soykırım terimi gelişigüzel bir şekilde kullanılmamalıdır. Son dönemde, özellikle Balkanlarda, Soykırım Sözleşmesi’ni aşındıracak nitelikte açıklamalar yapılmıştır. Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanoviç’in Srebrenitsa Soykırımı’nın önemini azaltmaya yönelik açıklamaları bu hususta örnek teşkil etmektedir. Ahiren Hırvatistan’ın Vis adasının Komija şehrinde basına açıklama yaparken Milanoviç, Srebrenitsa’yı bir soykırım olarak değerlendirip değerlendirmediğine dair soruya şu yanıtı vermiştir: “Evet diyorum, ancak bu durumda bazı daha ağır suçlar için başka bir isim yaratmamız gerekecektir. Başka insanların fedakârlıklarına saygı duyuyorum, fakat her şey aynı değildir. Eğer her şey, soykırım niteliğinde ise, Nazilerin ve Alman mekanizmasının II. Dünya Savaşı’nda Yahudilere karşı gerçekleştirdikleri için başka bir terim bulmamız gerekecektir. Bu Holokost’tur, fakat ayrıca soykırımdır. Her kurban aynı değildir, görecelilik söz konusudur.” Bazı AB ülkelerinin yakın geçmişte Balkanlar konusunda revizyonist görüşler ve öneriler gündeme getirdikleri dikkate alınırsa, Milanoviç’in “parlak” fikirler yaratma hususunda çoğunluğu takip etme ihtimalini görmezden gelemeyiz. Bu bağlamda, Slovenya’nın AB dönem başkanlığında, Slovenya Başbakanı’nın Bosna-Hersek’i bölme ve Hırvatistan, Sırbistan, Arnavutluk ve Kosova’nın sınırlarını yeniden çizme planını hatırlamak yeterli olacaktır. Milanoviç’in bu husustaki açıklamaları, soykırım suçunun güncel hukuki zeminini ve çerçevesini ciddi ölçüde tartışmaya açması bakımından da kayda değerdir.  

Söz konusu açıklamaların, kaçınılmaz bir şekilde hem Balkanlarda hem de uluslararası alanda yankıları olacaktır. Soykırım teriminin sığ siyasi çıkarlar uğruna kötüye kullanılmasının, BM Şartı’nda yer alan, uluslararası barışın, güvenliğin ve istikrarın sürdürülmesine dair temel ilkelere mutlak bir zarar vereceği belirtilmelidir. Balkanlar açısından, yukarıda bahsedildiği üzere, yakın zamanda revizyonist söylemlerin, NATO ve AB üyeleri olan Slovenya ve Hırvatistan gibi ülkelerden gelmekte olması dikkate değerdir. Bu ülkelerin, Balkanlarda güvenliğin ve istikrarın güçlendirilmesinde bir rol oynamak yerine, güvenliği ve istikrarı sekteye uğratan bir rol üstlenmeleri hayal kırıklığı yaratmaktadır. Etkili uluslararası ve devletler üstü kuruluşlara üye bu ülkelerden, doğal olarak, Balkanlarda güvenliğin ve istikrarın sağlanması ve sürdürülmesi hususunda çok daha dikkatli olmaları beklenmektedir. Bölgede bir yangın tehlikesi mevcut ise, bölgeye yanıcı maddeler atmak yerine, yangın tehlikesini önlemeye çalışmak gerekmektedir. AVİM olarak, bunun tersi nitelikteki söylem ve politikaların NATO ve AB nezdinde kabul edilmeyeceği ümit edilmektedir.

SAMSUN’UN YUNAN DONANMASI TARAFINDAN 1922 YILINDA BOMBALANMASINDA ABD DONANMASINA AİT KARADENİZ FİLOTİLLASININ ROLÜ
Yazar : Teoman Ertuğrul Tulun
Tarih : 2021
Dil : Türkçe
DOI : 10.31219/osf.io/nwkr3
Tür : Araştırma Makalesi
PDF İndir

ABD savaş gemilerinin Türk Boğazlarından Karadeniz'e geçişi medyada ve kamuoyunda sıkça tartışılıyor. Son zamanlarda Dedeağaç limanı üzerinden Yunanistan'a yapılan ek askeri konuşlandırmalarla ilgili haberler de bu konuya ilgiyi artırdı. ABD Savunma Görsel Bilgi Dağıtım Servisi (DVIDS) tarafından yapılan açıklamaya göre, 5 Mayıs 2021'de 10'u helikopter olmak üzere 300'den fazla askeri teçhizat  buraya sevkedildi. Bölgede son derece gergin bir ortamın ortaya çıkmasıyla Karadeniz uluslararası gündemin üst sıralarına taşınmıştır. Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi dolayısıyla son derece gergin bir ortamın ortaya çıkması ve deniz kuvvetlerinin bölgede sık sık tekrarladığı deniz tatbikatları ile Karadeniz bölgesinin uluslararası gündemin ilk sıralarında yer alması bize,   Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesini müteakip Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde Yunan donanması tarafından Karadeniz'deki bazı Türk limanlarının bombalanmasıyla ilgili gelişmeleri hatırlatmıştır. Bu kapsamda Yunan savaş gemileri, 1921 yazında 6 Haziran'da Karadeniz kıyısındaki Ereğli’ye, 30 Haziran'da İnebolu’ya ve 20 Temmuz'da Trabzon'a yoğun bombardıman yapmıştır. Samsun'a yönelik bombardıman ise 1922 yazında gerçeklemeştir. Bu tarihi olayda dikkat çeken nokta, Yunan donanmasının Samsun'u bombaladığı sırada ABD donanmasına ait muhriplerin de Samsun limanında bulunmasıdır. Bu bombardımanla ilgili akademik olanlar da dahil olmak üzere çeşitli yayınlarda verilen bilgilere göre, sözkonusu ABD donanması savaş gemileri Clamsen sınıfı USS Sands (DD-243), USS, McFarland (DD-237) ve USS Sturtevant (DD-240)  isimli muhriplerdir.  

THE ROLE OF THE US NAVY BLACK SEA FLOTILLA IN THE BOMBARDMENT OF SAMSUN BY THE GREEK NAVY IN 1922
Yazar : Teoman Ertuğrul Tulun
Tarih : 2021
Dil : İngilizce
DOI : https://doi.org/10.31219/osf.io/vcbg2
Tür : Araştırma Makalesi
PDF İndir

ABD savaş gemilerinin Türk Boğazlarından Karadeniz'e geçişi medyada ve kamuoyunda sıkça tartışılıyor. Son zamanlarda Dedeağaç limanı üzerinden Yunanistan'a yapılan ek askeri konuşlandırmalarla ilgili haberler de bu konuya ilgiyi artırdı. ABD Savunma Görsel Bilgi Dağıtım Servisi (DVIDS) tarafından yapılan açıklamaya göre, 5 Mayıs 2021'de 10'u helikopter olmak üzere 300'den fazla askeri teçhizat  buraya sevkedildi. Bölgede son derece gergin bir ortamın ortaya çıkmasıyla Karadeniz uluslararası gündemin üst sıralarına taşınmıştır. Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi dolayısıyla son derece gergin bir ortamın ortaya çıkması ve deniz kuvvetlerinin bölgede sık sık tekrarladığı deniz tatbikatları ile Karadeniz bölgesinin uluslararası gündemin ilk sıralarında yer alması bize,   Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesini müteakip Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde Yunan donanması tarafından Karadeniz'deki bazı Türk limanlarının bombalanmasıyla ilgili gelişmeleri hatırlatmıştır. Bu kapsamda Yunan savaş gemileri, 1921 yazında 6 Haziran'da Karadeniz kıyısındaki Ereğli’ye, 30 Haziran'da İnebolu’ya ve 20 Temmuz'da Trabzon'a yoğun bombardıman yapmıştır. Samsun'a yönelik bombardıman ise 1922 yazında gerçeklemeştir. Bu tarihi olayda dikkat çeken nokta, Yunan donanmasının Samsun'u bombaladığı sırada ABD donanmasına ait muhriplerin de Samsun limanında bulunmasıdır. Bu bombardımanla ilgili akademik olanlar da dahil olmak üzere çeşitli yayınlarda verilen bilgilere göre, sözkonusu ABD donanması savaş gemileri Clamsen sınıfı USS Sands (DD-243), USS, McFarland (DD-237) ve USS Sturtevant (DD-240)  isimli muhriplerdir.