Ermenistan’da hükümet ile Ermeni Apostolik Kilisesi arasındaki gerilim, Ekim ayı ortasında papaz tutuklamalarıyla yeni bir zirveye ulaşmıştır. Bu süreçte, Antelias Katolikosu Aram I’in Başbakan Nikol Paşinyan’a uzattığı “diyalog eli” ve Ermeni Devrimci Federasyonu’nun (İng. Armenian Revolutionary Federation, ARF – Taşnak Partisi) bu hamleye yönelik sert kınaması, kilise içi çatlakları ve siyasi kutuplaşmayı gözler önüne sermiştir. Olaylar, Ermenistan’ın laikleşme çabaları ile geleneksel dini yapıların güç mücadelesi arasında tarihsel bir hesaplaşmanın güncel yansıması olarak değerlendirilebilecektir.
14-15 Ekim 2025 tarihlerinde, Aragatsotn Piskoposu Mkrtich Proshyan dahil altı üst düzey din adamı gözaltına alındı. Resmi gerekçe, 2021 seçimlerinde muhalefet mitinglerine katılım çağrısı yapmalarıdır. Etchmiadzin merkezli Tüm Ermeniler Katolikosu II. Karekin’in çevresi, tutuklamaları “siyasi zulüm” olarak nitelendirmiş ve 16 Ekim’de yayımlanan bildiride “tüm sorumluluğun Başbakan Paşinyan’da olduğunu” ilan etmiştir. Aynı gün, Antelias Katolikosluğu’ndan Başpiskopos Shahan Sarkissian, Paşinyan’a Aram I’in 30. tahta çıkış yıldönümü kitabı ve “sıcak selamlarını” iletmiştir[1]. Antelias tarafı akşam saatlerinde “tutuklamaların kınandığı”nı kamuoyuna duyurmuştur.
ARF ise Aram I’in Paşinyan ile temasını değerlendirdiği bir bildiri yayınlamıştır. 17 Ekim’de yayınlanan bildiride ARF, Paşinyan’ı “kilise karşıtı planlı saldırı” ile suçlamış ve Aram I’in jestini “kabul edilemez” olarak değerlendirdiğine yer vermiştir. Söz konusu bildiride, “Yetkililerin kiliseye yönelik saldırıları ulusal kimliğe karşı bir tehdittir” denilmiş ve iki Katolikosluğun (Etchmiadzin) “ortak savunma” için birleşmesi talep edilmiştir. ARF, Aram I’in Paşinyan’la temasını, “kilise içinde çatlak yaratma girişimi” olarak yorumlarken bu gelişme diaspora kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştır. ARF, geleneksel olarak kilise-milliyetçilik ekseninde konumlanan bir aktör olarak, Paşinyan’ın değişim hamlelerini “anti-ulusal” bulduğunu açıkça paylaşmaktadır.
Ermeni Apostolik Kilisesi’nin devletle ilişkisi, 301’de Hristiyanlığı resmi din ilan eden Kral III. Tırdat ile Aziz Grigor Lusavoriç arasındaki güç mücadelesine dayanmaktadır. Yüzyıllar boyunca Sasani, Bizans, Arap, Selçuklu, Osmanlı ve Rus yönetimleri altında kilise, cemaat birliğini koruyarak “devlet içinde devlet” işlevi görmüştür. Osmanlı döneminde 1461’de kurulan İstanbul Patrikhanesi, Rus Çarlığı’nda 1836’da Alban kiliselerinin mülkiyetine geçirilmesi gibi adımlar, kilisenin siyasi nüfuzunu pekiştirmiştir. 1991 sonrası bağımsızlığını kazanan Ermenistan’da ise kilise, anayasal olarak “milli kilise” statüsüyle ayrıcalıklı konumunu korumuştur. Paşinyan yönetimi ise bu yapıyı sınırlamaya çalışmaktadır[2].
Paşinyan, kilise kurumuna saygı duyduğunu tekrarlasa da II. Karekin’in “kişisel siciline” işaret ederek istifasını talep etmektedir. Bu yaklaşım, kilise içi hiyerarşiyi hedef alırken kurumu koruma iddiasını içeriyor. Aynı hafta Vatikan ziyareti (20 Ekim), stratejik bir hamle olarak değerlendirilebilecektir. Papa Leo XIV ile görüşmede Maloyan kanonizasyonu, Mekhitarist rahiplerin rolü ve Güney Kafkasya’da “kalıcı barış” vurgusu yapılmıştır. Resmî açıklamalar, Ermenistan-Vatikan ilişkilerinin “geleneksel yakınlığını” öne çıkarmıştır. Paşinyan, içeride kilise liderliğini eleştirirken, uluslararası Hristiyan dünyada “barış elçisi” imajını güçlendirmiştir.
Ermenistan’ın iç siyasi krizi, bölgesel istikrar açısından kritik. Paşinyan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile normalleşme çabaları – sınır belirleme, iletişim hatları, diplomatik temaslar – kilise merkezli muhalefetin “ihanet” söylemiyle karşı karşıya kalmaktadır. Ancak hükümet, barış sürecini “ekonomik kalkınma ve sürdürülebilir güvenlik” gerekçesiyle savunurken, Türkiye açısından bakıldığında, Paşinyan’ın laikleşme ve normalleşme odaklı yönetimi, bölgesel işbirliği için yapıcı bir zemin sunmaktadır. Kilise-devlet geriliminin derinleşmesi, kısa vadede iç kutuplaşmayı artırabilecek; fakat uzun vadede Ermenistan’ın dış politikada rasyonel aktörlük kapasitesini güçlendirebilecektir. Bu bağlamda, Türkiye’nin normalleşme sürecine verdiği destek, bölgesel istikrara katkı sağlayacak nitelikte olup, karşılıklı güven inşası için fırsat penceresi yaratmaktadır.
Aram I’in Paşinyan’a uzattığı el, kilise içinde birlik yerine çatlak üretmiştir. ARF’nin tepkisi, diaspora-milliyetçi kanadın Etchmiadzin’e sadakatini gösterirken, Antelias’ın “kınama + diyalog” ikiliği stratejik bir denge arayışını yansıtmaktadır. Hatırlanacağı üzere, Paşinyan’ın bölgesel barıştan yana olduğunu ifade etmesi, ARF için her zaman rahatsız edici olmuştur. ARF bildirisinde bu sefer Paşinyan’a doğrudan değilse de Aram I üzerinden dolaylı olarak yüklenmekte ve küresel Hıristiyan cemaatinin içindeki çatlağı işaret ederek Paşinyan’ın sadece bölge siyaseti değil, küresel dini boyutuyla da düzen bozduğunu ileri sürmektedir. Buna karşın, Paşinyan, Vatikan’daki barış mesajlarıyla uluslararası meşruiyet kazanmıştır. Ermenistan iç siyasetindeki kriz yönetiminde zorlansa da Papa tarafından kabul edilmesi önemli bir gelişmedir. Paşinyan’ın bölgesel barış mücadelesi sürerken, Ermenistan iç siyasetinde “kilise-devlet” gerilimi Paşinyan’ın galip çıkmayı umduğu başka bir cephe olarak dikkat çekmektedir.
*Resim: https://www.agos.com.tr/tr/yazi/36067/papa-14-leo-ve-ermenistan-basbakani-pasinyan-gorustu
© 2009-2025 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır