GÖÇMEN SORUNUNU “AVRUPALI YAŞAM BİÇİMİNİN GELİŞTİRİLMESİ” OLARAK TANIMLAMAK NASIL BİR ANLAYIŞI YANSITMAKTADIR?
Analiz No : 2019 / 30
19.11.2019
5 dk okuma

Bugün Avrupa Birliği, “Avrupalı Yaşam Biçimi”nin korunması ya da teşvik edilmesini tartışırken, Türkiye cephesinden bu tartışma Avrupa’nın kendi içinde ciddi bir çelişki içinde olduğunu ortaya koymaktadır. AB bu çelişkileri Türkiye konusunda sıkça yaşamıştır. Bunları hatırlamak yerinde olacaktır.

Türkiye, 12 Eylül 1963’te, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile imzalanan Ankara Anlaşması’ndan[1] bu yana üyelik sürecini sürdüren, üyeliği “engelli koşu” kuralları içinde, aşamalardan geçmiş, Helsinki Zirvesi’nde müzakerelere aday ülke olarak ilan edilmiş, 2004’te adaylığı onaylanmış, 2005’te de fiilen müzakerelere başlamış bir ülkedir. 

Zamanında bazı Avrupalı Devlet adamları, Schröder, Chirac, Berlusconni gibi siyasetçiler Türkiye’nin bu perspektifini, Avrupa Birliği sürecini desteklemişlerdir. O zaman dahi AB içerisindeki temel bazı yanlışlıklar ve önyargılar nedeniyle bu gayretler başarıya erememiştir. – Bazı çevrelere göre de din faktörü nedeniyle – AB çok büyük bir kusur işleyerek ve muhakeme hatalarıyla Türkiye’yi AB’den uzak tutmuştur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB üyeliğine, AB üyeliği koşullarına açık uygunsuzluğuna rağmen alınması Türkiye’nin üyeliğine getirilmek istenen engelin açık göstergesi olmuştur. Bu adım Türkiye’nin çabalarına beklenen engeli oluşturmayınca bir başka işaret Romanya ve Bulgaristan’ın acilen AB üyeliğine alınması, Balkanların dağ sınırının bu şekilde saptanması, Batı Balkanlar söylemi ile de bunun anlaşılır hale gelmesiyle gösterilmiştir. Ermeni iddialarının desteklenmesi de yedekte tutulan bir kart olmuştur. Bu gelişmeler - AB değer yargılarında ifade edildiği gibi - hakça, adalete uygun, makul, dengeli bir tutumun olmayacağını Türk kamuoyuna anlatmıştır. 

2012’den itibaren Türkiye ne kadar çaba gösterirse göstersin AB’nin eşit haklara sahip bir üyesi olamayacağına dair bir görüş kuvvetlenmiştir. Bu yalnız Türk kamuoyunun gözlemi değildir. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri, “Her iki tarafın da üslub konusunda hataları var.”[2] diyerek kendilerinin de süreci başarılı yönetemediğini kabul etmiştir.  Nitekim şimdiye kadarki çeşitli yasalarımızda da, AB’nin Türkiye karşı yaklaşımında da bazı hatalar, yanılgılar ve ön yargılar olduğu bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla, “Avrupa Birliği mekanizması hata yapmaz.” görüşü doğru değildir. Zaman zaman çeşitli konulardaki tutumlarına ilişkin çok örnek mevcuttur. Yazılarımızda yeri geldikçe AB’nin yanlış yargıda bulunduğuna ilişkin sonuçlara vardığını irdelemekteyiz. 

Son günlerde AB’nin yargı yanılgısına bir başka örnek de kendi cephesinden gelmektedir. 

13 Kasım 2019’da “Avrupalı Yaşam Biçiminin Korunması” başlığı hararetli tartışmaların odağı haline gelmiştir. Pek çok Avrupalı’nın ve Avrupa’da yaşamını sürdüren ancak Avrupalı olmayanların kaygısı, “Avrupalı Yaşam Biçiminin Korunması” ibaresinin aşırı sağ siyasi partilerin yabancı düşmanlığını daha da benimseyerek söylemlerini yumuşatmayacağı yönündeydi. Ancak “Avrupalı Yaşam Biçiminin Korunması” başlığının değiştirilmesi gerçekten de aşırı sağ söylemlerinin önüne geçilmesinde bir adım olacak mı?

“Avrupalı Yaşam Biçimini Korumak” başlığı “Avrupalı Yaşam Biçimini Teşvik Etmek”[3] olarak değiştirildi. Avrupa Parlamentosu’ndaki Sosyal Demokratların Başkanı Itratxe Garcia, Avrupalı yaşam biçiminin muhafaza edilmesi gerektiğini ama aynı zamanda teşvik edilmesi gerektiğini de ifade etmiştir.[4] Söz konusu dosyanın göç konusu olması başka tepki çeken bir konu olmuştur. Avrupalı Yaşamı göçmenlerin tehdit ettiği gibi bir fikir verdiği için tepkiler yerinde olmuştur. 

Avrupa Parlamentosu’ndaki gruplar, bu isim değişikliğini ‘zafer’ olarak değerlendirseler de uygulamaları beklemekte yarar vardır. Çünkü ‘göç’ konusu hala tartışmalı başlığın alt konularından biridir. Bunun unutulmaması gerekmektedir.

Bu kadar yargı hatası yapabilen bir mekanizmanın kendi içinde de yanılgıya düştüğünü görmek şaşırtıcı değildir. Ancak unutulmaması gereken husus ise isim değişikliğinin zihniyetin değiştiği anlamına gelmediğidir. Önümüzdeki süreçte yükselen aşırı sağa yönelik uygulamalar daha belirleyici bir tablo ortaya koyacaktır. 

 

[1] “Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu Arasında bir Ortaklık Yaratan Anlaşma (Ankara Anlaşması) – 12 Eylül 1963”, mfa.gov.trhttp://www.mfa.gov.tr/turkiye-ile-avrupa-ekonomik-toplulugu-arasinda-bir-ortaklik-yaratan-anlasma-_ankara-anlasmasi_-12-eylul-1963-.tr.mfa843

[2] Kübra Par, “Kati Piri: Türk Halkına Hata Ettik”, HaberTürk.com, 15 Eylül 2016, https://www.haberturk.com/gundem/haber/1296867-kati-piri-turk-halkina-hata-ettik

[3] “Promoting the European Way of Life”; “EU Commission Incoming Chief Changes Title for Migration Portfolio After Controversy”, EuroNews,13 Kasım 2019, https://www.euronews.com/2019/11/13/eu-commission-incoming-chief-changes-title-for-migration-portfolio-after-controversy

[4] “Avrupa’da sıcak gelişme: Adı değiştirildi”, Sözcü, 13 Kasım 2019, https://www.sozcu.com.tr/2019/dunya/avrupada-sicak-gelisme-adi-degistirildi-5449068/


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten