AVRUPA VE BALKANLAR’DAKİ MÜLTECİ KRİZİ
Yorum No : 2015 / 144
17.11.2015
24 dk okuma

Şüphesiz, mülteci sorunu, özellikle Suriye’de iç savaşın patlak vermesiyle birlikte, 21. Yüzyılın en büyük sorunu haline gelmiştir. Çok fazla sayıda mültecinin tehlikeli Akdeniz yolculuğunu göze alarak,  Avrupa’ya sığınmak istemesiyle birlikte 2015 yılı II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük mülteci krizine seyirci olmuştur.[1] Genellikle Batı Avrupa’ya ulaşmak umuduyla yolculuklarına Türkiye kıyılarından başlayarak, Ege’yi geçip Yunan adalarına ulaşan ve oradan, önce Yunanistan anakarasına ve sonra da Makedonya’ya geçenlerin çoğunluğunu Suriyeli (%66), Afganistanlı (%21) ve Iraklı (%6) göçmen ve mülteciler oluşturmaktadır.[2]  Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya ve Macaristan gibi Balkan ülkelerinin yürüttükleri göç politikaları, bu ülkeler Balkanların batısında stratejik olarak önemli bir konuma sahip olduklarından, sadece Avrupa’yı değil, tüm dünyayı ilgilendiren, süregelen mülteci sorununda önemli bir yer tutmaktadır.

Sadece geçtiğimiz ay 218,000[3] kişi Avrupa’ya giriş yaparken, 2015 yılı boyunca 819,218 mülteci ve göçmen bu coğrafyaya ayak basmıştır.[4] Yalnızca 16-22 Ekim tarihleri arasında 62,000 mülteci ve göçmen Akdeniz üzerinden Yunanistan’a girerek, bir haftada bu bugüne kadar görülen en büyük göç dalgasını oluşturmuştur.[5] Avrupa’ya gelen mülteci ve göçmenlerin resmi sayısı bu kadar çarpıcıyken, yalnıza içinde bulunduğumuz yıl boyunca Akdeniz’de ölen ya da kaybolan insan sayısının 3,000’i geçmesi, Akdeniz kıyılarında yaşanan acı bir insanlık trajedisi olarak, Avrupa liderlerini, sözkonusu soruna yönelik insani vazifelerini yerine getirmeye zorlamaktadır.[6] Avrupa ve Balkan liderleri, Avrupa’yı hazırlıksız yakalayan bu mülteci dalgasıyla ilgili olarak, hem ortak bir zeminde buluşmakta, hem de, sağcı partilerin güçlenmesiyle birlikte, ülkelerinde var olan sosyal, ekonomik ve siyasi dengeleri muhafaza etmekte zorlanmaktadır.

Mülteci sorununun çok boyutlu ve geniş çaplı bir mesele olmasıyla birlikte, konuyla ilgili tartışmaların önemli bir kısmı Avrupa liderlerinin mülteciler konusunda ortak bir strateji belirleyip belirleyememelerine ilişkindir. Mültecilere ev sahipliği yapması söz konusu olan her ülkenin kendine özgü siyasi, ekonomik ve sosyal endişeleri olması, ülkelerin, almak istediği mülteci ve göçmen sayılarında ortak bir fikir birliğine ulaşılmasını imkansız kılmasa da, oldukça zorlaştırmaktadır. 23 Eylül’de Avrupa liderleri, Avrupa Komisyonu’nun 120,000 kişinin paylaştırılmasına yönelik teklifini kabul etmiştir. Her ülkenin alacağı mülteci ya da göçmen sayısı, o ülkenin nüfusuna ve kişi başına düşen ortalama gelir miktarına göre belirlenmiştir. Kota sisteminin adaletli olup olmamasına yönelik tartışmalar süredursun, Avrupa Komisyonu’nun teklifi, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve Slovakya’nın ret oyuna ve Finlandiya’nın çekimser kalmasına rağmen kabul edilmiştir. Komisyon’un belirlediği planla uyumlu olarak, şu anda en fazla mülteci alan ülke Almanya ve Fransa’dır. Sözkonusu soruna uzlaşmacı bir çözüm bulmanın Almanya’nın sorumluluğunda olduğunu söyleyen Merkel, mülteci krizini yatıştırmaya yönelik çabalara öncülük ederek, Almanya’nın 800.000 mülteci alacağını belirtmiştir.[7] Ancak önümüzdeki dönemde Almanya’ya gelmesi beklenen mülteci ve göçmen sayısı 1,5 milyon olarak tahmin edilmektedir ki, bu sayı devletin belirlediği resmi değerden oldukça fazladır.[8]

Sığınmacılara yönelik izlediği ‘açık kapı’ politikası yüzünden Bavyera’daki koalisyon partnerleri ve sağcı partiler tarafından eleştiri yağmuruna tutulan Merkel’in siyasi popülerliği 2011 yılından bu yana hiç olmadığı kadar düşmüştür.  Nitekim, Ekim ayında, Bavyera’nın sağcı, muhafazakar Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin (CSU) lideri, Başbakan’ın, göçmen politikasında önemli değişiklikler yapmadığı takdirde, partisinin koalisyonu bırakacağına dair açıklamalarda bulunmuştur.[9] Merkel, “Evet, yapabiliriz!” sloganıyla siyasi olarak zulme uğrayan bireyler için sığınma hakkının üst limitinin olamayacağı ilkesini savunmaya devam ederken, AB’nin mülteci akınını kontrol altına almak için yaptığı en son hamle, Balkan güzergahı boyunca kabul merkezleri kurmaya yönelik yeni adımlar atmak olmuştur.[10]

Bunun yanı sıra, söz konusu ülkelerin sınırlarını açık tutmaları gerektiğini tekrarlayan Alman Başbakanı’nın 3 Kasım’da yaptığı açıklamalar, birçok Avrupa ve Balkan lideri arasında nispeten yeni bir diplomatik tartışmanın başlamasına neden olmuştur. Güney Almanya’nın Darmstadt kentinde düzenlenen bir etkinlik kapsamında konuşan Merkel, ülkesinin mültecilerin girişini engellemek için Avusturya sınır kapısını kapattığı takdirde, diğer ülkelerin de kapılarını kapatacaklarını ve bu durumun Balkanlarda askeri anlaşmazlık yaratabileceğini belirtmiştir.[11] Buna karşılık, Hırvatistan, Sırbistan ve Bosna-Hersek’den Başbakan’a cevap gecikmemiştir. Hırvatistan Başbakanı, Zoran Milanovic, Almanya’nın sığınmacılara karşı kapılarını kapattığı takdirde Balkanlar’da herhangi bir silahlı çatışmanın olmasının söz konusu olmadığını belirterek, gerekli görüldüğü takdirde Hırvatistan’ın Almanya’dan daha hızlı bir şekilde kapılarını kapatabileceğini söylemiştir.[12] Bosna-Hersek Başbakanı, Denis Zvizdic, ve Sırbistan Başbakanı, Aleksandar Vucic, Saraybosna’da düzenlenen ortak bakanlar kurulunda bir araya gelerek, Avrupa ülkelerinin sınır kapılarını kapatmalarının bölgede tansiyonu daha da yükselteceğini ancak silahlı bir çatışmanın çıkma olasılığının olmadığından emin olduklarını belirtmişlerdir.[13] Vucic ayrıca, Merkel’in bu tür bir durumun yaşanmasını istememesinden dolayı, iyi niyetle böyle bir açıklama yapmış olduğunu eklemiştir.

Balkanlar’da yaşanan mülteci akınının, bölgedeki tansiyonu daha da yükselteceği doğru olsa da, ülkelerin sınırlarını tel örgülerle kapatmalarının doğrudan bir askeri çatışmaya neden olacağını düşünmek çok gerçekçi değildir. Başta Hırvatistan, Sırbistan ve Bosna-Hersek olmak üzere, 1990’ların başında kanlı bir savaş yaşamış olan hiçbir Balkan devleti, yeni bir askeri çatışmaya yol açabilecek radikal adımlar atmayı göze almayacaktır. 1990’larda yaşanan sorunlar tamamıyla çözülmemiş olsa da, Balkan ülkeleri arasında giderek artan bir işbirliğinin olması kayda değerdir. Mültecilerin paylaştırılmasına yönelik kotalar konusunda bir görüş birliği sağlanamamış olsa da, 25 Ekim’de, Arnavutluk, Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Makedonya, Almanya, Yunanistan, Macaristan, Romanya, Sırbistan ve Slovenya’dan gelen temsilciler, Brüksel’de gerçekleşen özel zirvede 17-maddelik bir hareket planında uzlaşmaya varmıştır.[14]  Bunun yanı sıra, Sırbistan, Arnavutluk, Karadağ, Makedonya ve Bosna-Hersek gibi birçok Balkan ülkesinin AB üyesi olma amacıyla, kendilerine dair iyi bir imaj oluşturma çabasında olduğu da göz ardı edilmemelidir. Bu nedenlerden ötürü, şimdilik, Balkan ülkelerinin sınır kapılarını kapatmalarının,  askeri bir çatışmaya neden olması düşük bir olasılıktır.

Bununla birlikte, Almanya’nın sınırlarını kapatmaya yönelik herhangi bir adımının, bölgede yaşanan insanlık krizinin daha da kötüye gitmesine neden olacağı doğrudur. Almanya’nın, Ocak ayından beri 243,721 mülteciyi kabul ettiği göz önünde bulundurulduğunda, devletin sınır kapısını kapattığı takdirde, yüz binlerce insanın, yeterli yardım malzemesi, yiyecek ve barınağa sahip olmaksızın, belirsizlikler içinde ortada kalacağı aşikardır. Bu bağlamda, Balkanlar’dan Batı Avrupa’ya uzanan güzergah üzerinde bulunan Macaristan, söz konusu devletlerin sınır kapılarını kapatmaları durumunda yaşanabilecek sorunlara yönelik olarak iyi bir örnek teşkil etmektedir. Mültecilere yaptığı insanlık dışı muamele ve sınırına tel örgü çekmesiyle kamuoyunun tepkisini çeken Macaristan, Sırbistan ve Hırvatistan sınır kapılarını kapatarak, Slovenya ve Hırvatistan başta olmak üzere bölgede bir dizi krizin patlak vermesine neden olmuştur. Macaristan’a gitmek üzere yola koyulan binlerce mültecinin rotalarını bu iki ülkeye çevirmek durumunda kalması, iki haftadan daha az bir süre içinde Slovenya’ya yaklaşık 105.000, Hırvatistan’a ise sadece dört haftada 200,000 kişinin girmesine neden olmuştur.  Bu beklenmeyen mülteci dalgası karşısında, Slovenya ordusu, Hırvatistan’la sınırına dikenli tel örgü çekmeye başlamıştır.[15] Açıkça görüldüğü gibi, Avrupa ve Balkan ülkeleri birçok farklı faktörün yanı sıra coğrafi açıdan da birbirine bağlı olduğundan, devletlerin mülteci politikalarıyla ilgili olarak aldıkları tek taraflı kararlar bütün bölgeyi etkileyen sonuçlar doğurmaktadır. Almanya’nın, Avrupa’nın en fazla nüfusa sahip ülkesi olarak diğer Avrupa devletlerine oranla çok daha fazla mülteciye ev sahipliği yaptığı göz önüne alındığında, Alman yetkililerin sınırlarını kapatmaya yönelik olarak alacakları herhangi bir kararının, sadece kendisine komşu ülkelerde değil, bütün Balkanlar’da siyasi ve sosyal açıdan çok büyük çalkantılara yol açacağı düşünülebilinir.

Bununla birlikte, Bulgaristan, Romanya ve Sırbistan da dahil olmak üzere, sınır kapılarını kapatmayı planlayan Avrupa ve Balkan ülkelerinin sayısı giderek artmaktadır. Eskiden sınıra tel örgü çekilmesini eleştiren Avusturya da, İçişleri Bakanı Mikl-Leitner’ın 28 Ekim’de yaptığı açıklamayla, Slovenya - Spielfield sınırına tel örgü çekeceklerini açıklamıştır.[16] Büyük bir ihtimalle, bölgedeki endişe verici bu son gelişmeler üzerine Merkel, sınır kapılarının açık kalmasının önemini vurgulamaya ihtiyaç duymuş ve bu nedenle de Balkan ülkelerini sınırlarına barikat kurmaktan vazgeçirmeye yönelik bir tartışmanın fitilini ateşlemiştir. Bu stratejinin bir parçası olarak da, Başbakan, Macaristan’ın, Sırbistan sınırına tel örgü çekmesinin Balkan bölgesinde kargaşaya neden olabileceğini söylemiştir.[17]

Merkel ve Avrupa Komisyonu, Avrupa liderlerinin, mülteci sorununa yönelik ortak bir göç politikası izlemeleri için çalışadursun, kapıda bekleyen kış, hipotermi ve zatürree başta olmak üzere, birçok fırsatçı hastalık için uygun zemin hazırlayarak, tehlikeli Akdeniz yolculuğunu fırtınalı havalarda bile yapmayı göze alan binlerce mültecinin hayatını tehdit etmektedir. Kasım 2015 ve Şubat 2016 ayları arasında, 600,000 mültecinin ve göçmenin Hırvatistan, Yunanistan, Sırbistan, Slovenya ve Makedonya’ya giriş yapması beklenmektedir.[18] Birleşmiş Milletler, hava sıcaklıklarının düşmesiyle yeni sorunların ortaya çıkacağını göz önünde bulundurarak, Avrupa’daki Mülteci Krizine Yönelik Kış Planı kapsamında, Kasım 2015 ve Şubat 2016 ayları arasında, kış faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla mevcut bütçeye ek olarak 95.15 milyon Amerikan Dolar tahsis etmektedir.[19] Söz konusu zaman diliminde, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, İtalya, Karadağ, Romanya ve Kosovo’nun mülteci dalgasından önemli ölçüde etkileneceği düşünülmektedir. Birleşmiş Milletler, kış aylarında göçmen nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla birçok sivil toplum kuruluşuyla birlikte çalışmalarını sürdürürken, hava sıcaklıkları, liderlerin karar verebilme becerilerinden çok daha hızlı bir şekilde düşmektedir.

Avrupa ve Balkanlar’da hakim olan mülteci sorunun bir başka boyutu ise, aşırı sağcı siyasi partilerin popülerliğini giderek arttırmasıdır. Almanya’da ‘Almanya İçin Alternatif Partisi’ (AfD), Fransa’da ‘Ulusal Cephe’ (FN), İngiltere’de ‘Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’ (UKIP) ve Avusturya’da ‘Avusturya Özgürlük Partisi’ (FPÖ) bu örneklerden sadece birkaçıdır.[20] Avrupa’da mülteci krizinin tırmanmasıyla birlikte, birçok aşırı sağcı, göçmen karşıtı parti, seçmenlerinin, mülteci ve göçmen nüfusunun artışına yönelik endişelerini başarılı bir şekilde istismar etmiştir. Örneğin, Polonya’da Ekim ayında yapılan parlamento seçimlerinin galibi, mülteci ve göçmenlere karşı sert bir tavır sergileyen, aşırı sağcı Hukuk ve Adalet Partisi olmuştur.[21] Danimarka’da Haziran ayında gerçekleşen genel seçimlerde ise milliyetçi ve göçmen karşıtı Danimarka Halk Partisi oylarını ikiye katlayarak, en yüksek oy alan ikinci parti olarak belirlenmiştir.[22] Avusturya’nın aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi geçen ay düzenlenen yerel seçimlerde ikinci sırada yer alırken, Yunanistan’da bu sene düzenlenen parlamento seçimlerinde yine aşırı sağcı Altın Şafak Partisi en yüksek oy alan üçüncü parti olmuştur.[23] Bu arada, Polonya’da düzenlenen seçimlerden bir süre önce, Hukuk ve Adalet Partisi Başkanı ve eski Polonya Başbakanı Jaroslaw Kaaczynski, mültecilerin ülkeye parazit ve hastalık getirebileceğini söylemiştir.[24] Macaristan’ın koyu göçmen karşıtı Viktor Oban ise, Avrupa’ya gelen mültecilerin “ordu gibi göründüğünü” dile getirmiştir.[25] Bu ve benzeri söylemler, mülteci kriziyle birlikte, yabancı düşmanlığı ve İslamafobi’nin Avrupa’da daha da güçlendiğini göstermekle birlikte,  merkez sol partilerin göçmen politikalarını tekrar gözden geçirmeleri için yoğun bir baskıya mazur kaldığının da altını çizmektedir.

Değinilmesi gereken bir diğer nokta ise, Merkel’in mülteci kriziyle mücadelede Türkiye’nin önemli bir rol oynayabileceğine yönelik söylemleridir. Şu an itibariyle, resmi verilere göre, Türkiye’de 2,181,293 Suriyeli mülteci vardır.[26] 26 Ekim’de Merkel, “Sadece Türkiye’yle işbirliği yapılarak, adaletsizlik ortadan kaldırılabilir. Bu nedenle, Avrupa Komisyonu’nun göç politikasıyla ilgili olarak Türkiye’yle daha fazla iletişim kurması çok önemlidir” demiştir.[27] Başbakan, geçen ay İstanbul’a yaptığı ziyaret sırasında ise, Avrupa tarafından reddedilen mültecilerin alınması ve mülteci akınının durdurulmasına yönelik olarak Türkiye’yle işbirliği yapılması karşılığında, Türk vatandaşları için Şengen vize uygulamalarının gevşetilebileceğinin sinyallerini vermiştir. Bununla birlikte, Merkel’in İstanbul ziyareti, bu işbirliğinden hangi ülkenin daha yararlı çıktığına dair kafalarda bir başka soru işareti daha yaratmıştır.

Zamanlaması ve niteliği itibariyle üzerinde durulması gereken bir diğer önemli nokta, Fransa’da meydana gelen terör saldırısı ve bu bağlamda yeniden şekillenmesi muhtemel olan mülteci sorunudur. Cuma günü Paris’te, 129 insanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan terör saldırısını gerçekleştirenlerden birinin, ülkeye gelen mültecilerden olabileceği iddiaları bölgedeki mülteci nüfusunun artmasından kaynaklanan endişeleri daha da güçlendirerek, Avrupa’daki aşırı sağcı, göçmen karşıtı partilerin eline güçlü bir koz vermiştir. Birçok kişi saldırılar için mülteci krizini ve İslam dinini suçlarken, Fransa’da, Pazar günü aşırı sağcı göstericilerin “Müslümanlar dışarı” şeklinde sloganlar atması ve “İslamcıları dışarı atın” yazılı pankartlar taşımasıyla birlikte bir dizi protesto yaşanmıştır.[28] Yaşanan saldırılarla ülkeye giren mülteciler arasında bağlantı olduğuna dair ortaya atılan iddiaların doğruluk kazanması durumunda, Avrupa ve Balkan liderlerinin göçmen karşıtı politikaları daha rahat gerekçelendirebilecekleri dikkate alınırsa, mülteci krizinde yeni bir sayfa açılma olasılığı oldukça yüksektir. Nitekim, Paris’te yaşanan katliamdan hemen sonra, Polonya Avrupa İlişkileri Bakanı olarak atanan Konrad Szymanski, yeni hükümetin, “AB’nin mültecilerin planında Polonya’nın kabul ettiği paya ilişkin taahhüdü kabul etmediğini” ve “Paris’teki trajik eylemlerin ardından, bunu uygulamaya geçirmek için siyasi imkan göremediklerini” belirtmiştir.[29] Öte yandan Bavyera Maliye Bakanı, Markus Soeder: “Ülkeye kontrolsüz göç akını ve yasadışı girişler bu şekilde devam edemez. Paris’te yaşananlar bir dönüm noktasıdır” demiştir. Bu arada, Paris’teki saldırılar gölgesinde Türkiye’de gerçekleşen iki günlük G20 zirvesindeki gündem maddelerinden biri de mülteci krizi olmuştur. Dünya GSMH’nin yüzde 85’ini oluşturarak,[30] dünyanın en büyük 20 ekonomisine sahip ülkelerin liderleri, zirvede, mülteci sorununa yönelik olarak “bütün devletlerin üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeleri ve gereken yardımı yapmaları” gerektiğini belirtmişlerdir.[31] Bunun yanı sıra AB Başkanı, Donald Tusk, Suriye’deki ılımlı muhalif güçlere yönelik yapılan saldırıların, mülteci sayısını daha da arttırdığını söylemiştir.[32] Ancak mülteci konusuna değinen bu açıklamalar hariç, zirvede, söz konusu krizin çözümüne yönelik kapsayıcı ya da etkili somut olarak hiç bir hareket planı oluşturulmamıştır. ABD Başkanı Obama, her ne kadar Pazartesi günü yaptığı açıklamalarda, mülteci krizinin, terör saldırılarıyla eşdeğer tutulmaması ve ABD’nin Hıristiyan ve Müslüman mülteciler arasında ayrım gözetmemesi gerektiğini belirtmiş olsa da,[33] Paris’te yaşanan trajediden sonra, Avrupa ve Balkanlar’a gelen mültecilerin yanı sıra bu bölgede yaşayan Müslümanları da daha sert uygulamaların beklediği öngörülebilir. .

Son olarak, söz konusu ülkelerin sınırlarını kapatmaya yönelik planları, devletler kapılarını kapatmadan Batı Avrupa’ya geçmeye çabalayan mültecilerin kısa dönemde daha büyük dalgalar halinde Balkanlar’a akın etmesine neden olabilir. Bu bağlamda, Ekim ayında, yani kış mevsiminin hemen öncesinde, tehlikeli Akdeniz yolculuğunu göze alarak Balkanlar’a gelen mülteci sayısının rekor değerlere ulaşmış olması, değişen hava koşullarına rağmen mültecilerin Avrupa’ya gelmekten yılmayacağını gösterdiğinden endişe vericidir. Bu durum göz önünde bulundurularak, bölgedeki ülkelerin sınır kapılarını kapatmamaları son derece mühimdir. Bununla birlikte, Avrupa ve Balkan liderlerinin işbirliği yapma ve “Avrupa mültecileri almalı ama benim ülkem değil” tutumunu değiştirme kabiliyetlerinin, söz konusu mülteci sorununun şekillenmesinde ne kadar büyük bir yer tuttuğunun en kısa sürede anlaşılması da en az bir o kadar önemlidir. Süregelen mülteci krizi, AB’nin insani değerlerini sınamaya devam ederken, Avrupa devletlerinin geleceğe dönük olarak siyasi kimlikleri, bu sorunla nasıl başa çıkacaklarıyla orantılı bir biçimde belirlenecektir.

 


[1] Mülteci, göçmen ve sığınmacı kavramları arasında önemli farklar vardır. Mülteciler, ülkelerinde yaşanan silahlı çatışmalar nedeniyle ya da ülkelerinde zulüm göreceklerine dair haklı endişeler taşıyarak bir başka ülkeye sığınan kimselerdir. Mülteciler, devletlerden, BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinden ve diğer örgütlerden yardım alma hakları olan, uluslararası hukuk tarafından tanınan ve korunan bireylerdir (UNHCR).

Sığınmacılar ise, mültecilerle aynı nedenlerden dolayı başka bir ülkeye iltica etmiş ancak sığınma talepleri henüz sığındığı ülkenin yetkilileri tarafından soruşturulmakta olan kişilerdir. Sığınmacıların uluslararası hukuk tarafından koruma altında olup olmadıkları, sığınmacı kabul sistemleri tarafından belirlenir. Değerlendirmeler sonucunda mülteci niteliğinde olmayan ya da herhangi bir uluslararası korumaya ihtiyacı olmadığına karar verilen bireyler, ülkelerine geri gönderilebilirler (UNHCR).

Göçmenler ise yaşam standartlarını yükseltmek, maddi durumlarını iyileştirmek ya da daha iyi bir eğitim almak için başka bir ülkeye göç eden bireyleri ve aile fertlerini kapsadığından bu iki gruptan farklıdırlar. Göçmenler, doğrudan ölüm ya da zulüm görme tehlikesi altında değildir. Ülkelerine güvenli bir şekilde dönemeyen mültecilerden farklı olarak göçmenlerin, anavatanlarına dönmelerinin önünde bir engel bulunmamaktadır (UNHCR).

Devletler, göçmenlere yönelik politikalarını kendi göçmen kanunları ve prosedürleri kapsamında oluştururken, mültecilere yönelik uygulamalarını, hem ulusal hem de uluslararası tüzükler çerçevesinde şekillendirdiklerinden, yukarıda belirtilen farklılıklar önemlidir.

[2] Europe’s  Refugee Emergency Response – Update #7 UNHCR

file:///C:/Documents%20and%20Settings/Administrator/Belgelerim/Downloads/UNHCRUpdate%237ontheEmergencyResponseinEurope.pdf

[3] “The Winter is Coming :The New Crisis for Refugees in Europe” The Guardian

http://www.theguardian.com/world/2015/nov/02/winter-is-coming-the-new-crisis-for-refugees-in-europe

[4]Refugees/Migrants Emergency Response – Mediterranean ” UNHCR

 http://data.unhcr.org/mediterranean/regional.php

[6] a.g.e.

[7] “Refugee Crisis: Merkel Warns of War in Balkans”

http://www.thelocal.de/20151103/merkel-warns-of-military-conflict-in-balkans

[9] “Refugee Crisis: Angela Merkel’s Allies Could Desert Her Over Germany’s Open-Door Policy” Independent

 http://www.independent.co.uk/news/world/europe/refugee-crisis-angela-merkels-allies-could-desert-her-over-germanys-open-door-policy-a6714151.html

[10] “EU Considering ‘processing centers’ in W. Balkans to Contain Migrant Flow”

http://en.dalje.com/2015/11/eu-considering-processing-centres-in-w-balkans-to-contain-migrant-flow/

[11] “Refugee Influx Could Spark ‘Military Conflict’ in Balkans, Angela Merkel Warns” Independent

 http://www.independent.co.uk/news/world/europe/refugee-influx-could-spark-military-conflict-in-balkans-angela-merkel-warns-a6719521.html

[12] “Croatian Prime Minister Rules Out Any Armed Conflicts on the Balkans” Independent

http://www.independent.mk/articles/23892/Croatian+Prime+Minister+Rules+out+any+Armed+Conflicts+on+the+Balkans

[13] “Serbia, Bosnis Confident There Will Be No Arm Conflicts in Balkans”

 http://en.dalje.com/2015/11/serbia-bosnia-confident-there-will-be-no-arm-conflicts-in-balkans/

[14] “Meeting on the Western Balkans Migration Route: Leaders Agree on 17-Point Plan of Action” European Commission

http://europa.eu/rapid/press-release_IP-15-5904_en.htm

[16] “Still the Refugees Are Coming, But In Europe the Fences Are Rising” The Guardian

 http://www.theguardian.com/world/2015/oct/31/austria-fence-slovenia-wire-europe-refugees

[17] “Refugee Crisis Could Spark War if Austria Closes Border With Germany, Merkel Warns”  

http://www.express.co.uk/news/world/616756/Migrant-crisis-German-Chancellor-Angela-Merkel-Balkan-tensions-war

[19] a.g.e.

[20]  “Europe’s Conservatives Firght Over Merkel’s Refugee Speech”

 http://www.dw.com/en/europes-conservatives-fight-over-merkels-refugee-speech/a-18800824

[21] “Poland Elections: Right Wing Law and Justice Party Gains Most Votes” Independent

 http://www.independent.co.uk/news/world/europe/poland-elections-right-wing-law-and-justice-party-gains-most-votes-a6710001.html

[22] “Danish Election: PM Concedes Defeat and Resigns” The Guardian

http://www.theguardian.com/world/live/2015/jun/18/denmark-general-election-2015-results-live

[23] “How the Refugee Crisis is Fueling Europe’s Right” Huffington Post.

 http://www.huffingtonpost.com/entry/europe-right-wing-refugees_562e9e64e4b06317990f1922

[24] a.g.e.

[25] a.g.e.

[26] Syria Regional Refugee Response UNHCR

http://data.unhcr.org/syrianrefugees/country.php?id=224

[27] “Europe’s Refugee Crisis: EU, Balkan Leaders Finali 17-Point Plan to Tackle Massive Influx, Provide Shelters” International Business Times

 http://www.ibtimes.com/europes-refugee-crisis-eu-balkan-leaders-finalize-17-point-plan-tackle-massive-influx-2155637

[28] “Paris Attacks: Stephen King Takes to Twitter to Demonstrate Hypocrisy of Blaming Muslims for Massacre” Independent 

http://www.independent.co.uk/news/people/paris-attacks-stephen-king-demonstrates-hypocrisy-of-blaming-muslims-for-massacre-a6736011.html

[29] “Fransa İçin 4 Kritik Soru… Şimdi Ne olacak?” Cumhuriyet

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/418947/Fransa_icin_4_kritik_soru..._Simdi_ne_olacak_.html

[30] “Why Won’t the G20 Address the Refugee Crisis?” Foreign Policy

http://foreignpolicy.com/2015/09/10/why-wont-the-g20-address-the-refugee-crisis/

[31] “G20 Summit: Paris Attacks and Refugee Crisis Dominates Opening of G20 Summit” International Business Times

http://www.ibtimes.co.uk/g20-summit-paris-attacks-refugee-crisis-dominates-opening-g20-summit-1528846

[32] “Western Leaders Urge Putin at G20 to Change Course in Syria” The Guardian

http://www.theguardian.com/world/2015/nov/15/western-leaders-urge-putin-at-g20-to-change-course-in-syria

[33] Obama: Refugee Crisis Should Not Be Equated With Terrorism” France 24

http://www.france24.com/en/20151116-obama-refugee-crisis-terrorism-g20

 


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten