YUNANİSTAN ADALARI SİLAHLANDIRMAYA HAZIRLANIYOR: TARİHSEL BAĞLAM, GÜNCEL İHLÂLLER VE YOL AÇABİLECEĞİ SONUÇLAR
Analiz No : 2025 / 54
18.12.2025
8 dk okuma

Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki jeopolitik gerilimler, Yunanistan’ın belirli adaları silahlandırma politikalarıyla yakından ilişkilidir. Bu adaların silahsızlandırılmış (demilitarized) statüsü, 20. yüzyılın başından itibaren dört temel uluslararası anlaşma ile kayıt altına alınmıştır: 1914 Altı Büyük Devlet Kararı, 1923 Lozan Barış Antlaşması (Boğazlar rejimi dahil), 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve 1947 Paris Barış Antlaşması. Bu anlaşmalar, bölgesel dengeyi korumak amacıyla Yunanistan’a egemenlik devri şartlarını belirlemiş olup, herhangi bir ihlâl hem hukuki hem de diplomatik sonuçlar doğurabilecektir. Özellikle Aralık 2025 itibarıyla Yunanistan’ın İsrail’den temin ettiği LORA balistik füze sistemlerini Ege adalarına konuşlandırma planı, bu statünün güncel bir sınavı niteliğindedir. Bu makale, tarihsel temelleri, mevcut uygulamaları, Yunanistan’ın savunma gerekçelerini ve olası hukuki çıkarımları sistematik bir şekilde inceleyerek, uluslararası hukuk normları çerçevesinde bir değerlendirme sunmaktadır.

 

Tarihsel ve Hukuki Temel: Silahsızlandırmanın Dört Uluslararası Anlaşması

Adaların silahsızlandırılması, Balkan Savaşları’ndan II. Dünya Savaşı sonrasına uzanan bir süreçte, dört ana uluslararası metinle pekiştirilmiştir. Bu anlaşmalar, Osmanlı İmparatorluğu’ndan başlayarak Kuzey Ege, Orta Ege ve On İki Adalar’ı (Dodecanese) kısım kısım ele almış, egemenlik devrini silahsızlandırma şartına bağlamıştır.

  1. 1914 Altı Büyük Devlet Kararı: Balkan Savaşları sonrası, Londra Büyükelçiler Konferansı’nda alınan bu karar, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, İtalya ve Avusturya-Macaristan tarafından 13-14 Şubat 1914’te tebliğ edilmiştir. Gökçeada, Bozcaada ve Meis hariç, Doğu Ege Adaları’nın (Midilli, Sakız, Sisam, Limni, Semadirek vb.) Yunanistan’a devrini şartlı kılmıştır: Adalar tahkim edilemez, askeri veya deniz üssü olarak kullanılamaz ve tamamen silahsız bırakılmalıdır. Bu, Osmanlı dönemindeki temel dayanak olup, sonraki anlaşmaların öncüsüdür.
  2. 1923 Lozan Barış Antlaşması ve Boğazlar Rejimi: Lozan’ın Madde 12’si 1914 kararını teyit ederken, Madde 13 silahsızlandırma hükümlerini detaylandırır: Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında deniz üssü veya istihkâm yapılamaz; yalnızca nüfusa oranlı asayiş kuvveti bulundurulabilir. Ek Boğazlar Sözleşmesi ise Boğazlar bölgesini (Limni ve Semadirek dahil) silahsızlandırmış, bu adaların statüsünü doğrudan etkilemiştir. Yunanistan’ın sıkça atıf yaptığı argüman, Boğazlar’ın silahsız olduğu dönemde bu adaların dengeli olduğu; ancak değişen koşullar nedeniyle artık silahlandırılabileceği yönündedir.
  3. 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi: Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ni ikame eden Montrö, Türkiye’ye Boğazlar’ı silahlandırma hakkı verirken, Yunan adaları için bir hüküm içermez. Yunanistan, Montrö’nün Lozan’daki silahsızlandırma yükümlülüklerini (özellikle Limni için) kaldırdığını savunur; zira eskiden Boğazlar silahsızken denge sağlanıyordu. Ancak bu ifade tartışmalıdır: Montrö yalnızca Boğazlar rejimini düzenler ve Lozan’ın ana metnindeki (Madde 12-13) adalar statüsünü etkilemez.
  4. 1947 Paris Barış Antlaşması (İtalya ile): II. Dünya Savaşı sonrası imzalanan bu antlaşmanın Madde 14’ü, On İki Adalar’ı (Rodos, İstanköy, Meis, Leros vb.) İtalya’dan alınarak Türkiye’nin sırtından Yunanistan’a adeta bir savaş tazminatı olarak devreder ve “these islands shall be and shall remain demilitarized[1]” hükmüyle silahsızlandırmayı şart koşar. Türkiye bu antlaşmaya taraf değildir, ancak Yunanistan’ın yükümlülüğü bağlayıcıdır; devir, bu şartla gerçekleşmiştir.

Bu dört anlaşma, adaların silahsız statüsünü kolektif bir hukuki çerçeve olarak kurmuş olup, 1969 tarihli Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’ne göre asli hükümler (essential conditions) niteliğindedir[2]. Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi, uluslararası antlaşmalar hukukuna ilişkin temel uluslararası bir belgedir.

 

Yunanistan’ın Adaları Silahlandırma Politikaları ve İsrail Bağlantısı

Yunanistan, 1960’lardan bu yana adalara asker, tahkimat ve ağır silah konuşlandırmış; bu süreç 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası hız kazanmıştır. Aralık 2025’te Yunan Parlamentosu’nun onayladığı yaklaşık 650 milyon Euro’luk anlaşmayla[3], İsrail’den PULS roket sistemleri ve LORA balistik füzeleri tedarik edilmesi, bu ihlalleri yeni bir boyuta taşımaktadır. LORA, 90-430 km menzilli hassas vuruş kapasitesine sahip olup, Ege adalarına konuşlandırılması Türkiye’nin Bora ve Tayfun füzelerine karşı “karşı caydırıcılık” olarak sunulmaktadır. Bu adım, Yunanistan-İsrail savunma bağlarını derinleştirirken, adaların silahsız statüsünü doğrudan çiğnemektedir.

 

Yunanistan’ın Silahlandırma Gerekçeleri

Yunanistan, adaların silahlandırılmasını uluslararası hukuk ve stratejik zorunluluklar çerçevesinde savunmaktadır. Bu gerekçeler, diplomatik tartışmalarda sıkça dile getirilmekte olup, şu unsurlara dayanır:

  • Koşulların Köklü Değişimi (rebus sic stantibus ilkesi): Yunanistan, anlaşmaların imzalandığı dönemdeki jeopolitik ortamın (örneğin Osmanlı sonrası dengeler veya II. Dünya Savaşı sonrası koşullar) günümüzde geçerli olmadığını ileri sürer. Özellikle Soğuk Savaş sonrası ve Doğu Akdeniz’deki enerji rekabeti gibi gelişmeler, silahsızlandırma hükümlerinin uygulanabilirliğini etkilediği savunulur.
  • Kendini Savunma Hakkı (BM Şartı Madde 51): Atina, Türkiye’nin askeri kapasitesi ve bölgesel eylemleri karşısında adaların savunmasız bırakılamayacağını ileri sürmektedir. Bu çerçevede, silahlandırma önlemlerinin meşru müdafaa hakkı kapsamında olduğu belirtilir; örneğin Türkiye’nin kıyıdaki askeri yığınağına karşı denge sağlama ihtiyacı olarak dile getirilmektedir.
  • Montrö Sözleşmesi’nin Etkisi: Yunanistan, 1936 Montrö’nün Lozan’daki Boğazlar rejimini değiştirerek Limni ve Semadirek gibi adaların silahsızlandırma yükümlülüğünü dolaylı olarak kaldırdığını iddia eder. Bu yorum, anlaşmalar arasındaki bağlantıyı temel alır ve bölgesel dengeyi koruma amacıyla silahlandırmayı gerekçelendirir.
  • Stratejik Denge ve Bölgesel İstikrar: Yunanistan, adaların silahlandırılmasının genel caydırıcılık stratejisinin bir parçası olduğunu ifade eder; bu, Doğu Akdeniz’deki rekabet ortamında istikrarı sağlama amacını taşır. Örneğin, İsrail teknolojileriyle entegrasyon, modern tehditlere karşı uyum sağlama olarak iddia edilmektedir.

Bu argümanlar, uluslararası hukukta tartışmalı olmakla birlikte, Yunanistan’ın pozisyonunu şekillendirir ve diyalog zemini yaratma potansiyeli taşır.

 

Hukuki ve Diplomatik Sonuçlar

Uluslararası antlaşmalar hukuku, bir tarafın asli hükümleri ihlal etmesi durumunda, karşı tarafa antlaşmayı askıya alma veya feshetme hakkı tanır (Viyana Sözleşmesi Madde 60). Yunanistan’ın adaları silahlandırması, bu anlaşmaların hükmünü zayıflatmakta ve bölgesel dengeyi bozmaktadır. Özellikle Türkiye’nin taraf olmadığı 1947 Paris Antlaşması’nda silahsızlandırma devrin şartı olduğundan, ihlâl adaların statüsünü yeniden tartışılabilir hale getirmekte; Türkiye’nin kendinden alınan bu adaları talep etmesi hukuki bir opsiyon olarak ortaya çıkmaktadır. Bu, diplomatik müzakereleri zorunlu kılar, ancak ihlâller devam ettiği sürece gerilim artacaktır.

 

Sonuç

Ege Adaları’nın silahsız statüsü, uluslararası hukukun temel ilkelerine dayalı bir denge unsurudur. Yunanistan’ın İsrail silahlarıyla sürdürdüğü politikalar, bu dengeyi tehdit etmekte ve hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Taraflar, BM ve AB gibi platformlarda diyalog yoluyla çözüme odaklanmalı; aksi takdirde, antlaşmaların geçerliliği riske girebilecektir. Bölgesel istikrar, ancak yükümlülüklere sadakâtle korunabilir.

 


[1] T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Background Note on Aegean Dispute,” https://www.mfa.gov.tr/background-note-on-aegean-dispute.en.mfa.

[3] “Turkey is Losing its Mind – Here’s Why,” JFeed, JFeed.com, 11 Aralık 2025, https://www.jfeed.com/news-israel/greece-lora-missile-turkey.


© 2009-2025 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.