AVRUPA BİRLİĞİ NEDEN DIŞA KAPALI AVRUPA KALESİ OLMAYA YÖNELİYOR
Yorum No : 2013 / 9
16.01.2013
4 dk okuma

Avrupa Birliği doğu sınırını Meriç nehri ile başlatmış , Meriç nehrinin Yunanistan kıyısında Schengen tel örgüsünü dikmiştir. Bu çirkin telörgünün, mazur gösterilmek üzere iddia edildiği gibi kaçak geçişleri önlemesi mümkün değildir. Bu iddia olsa olsa telörgünün daha kuzeylere ucu açık olarak uzatılabilmesinin bugünden gerekçesini hazırlamaktadır. Peki Avrupa Birliği neden Schengen duvarları örmekte ve kendini dışarıya kapalı bir kale haline getirmektedir. Bu sorunun en kısa cevabı Avrupa Birliğinin kuruluş amaçlarını gözden kaçırdığı, Avrupa ideallerini dar ve ayırımcı yorumlamaya başladığıdır. Avrupa Birliği isminde de belirtildiği gibi, coğrafi bir tanımdan hareket etmektedir. Bir Balkan ülkesi olan Türkiye Avrupa’nın coğrafi ve tarihi bir parçasıdır. Hiçbir ayırımcılık yapmadan Avrupa kıtasının tüm ülkelerini bünyesinde barındıran ve AB’den önce Avrupalılık kimliğini belirlemiş ilk siyasi Avrupa kuruluşu olan Avrupa Konseyi’nin kurucu üyeleri arasındadır. Dolayısıyla Türkiye’nin Balkan ve Avrupa kimliğini göz ardı etmeye çalışmak başlı başına ayırımcılık olmaktadır ve ne yazık ki AB içinde böyle bir yaklaşım bulunmaktadır. Bir diğer ayırımcılık “Avrupa değerleri” tanımlamasının arkasına gizlenen kültürel farklılık ve daha da özenle gizlenen ve çok daha önem taşıyan dini farklılıktır. Kültürel farklılık ayırımcılığının aşılması nisbeten kolaydır. Avrupa Konseyi’nde benimsenen “kültürel farklılık Avrupa’nın zenginliğidir” yaklaşımının, “farklılık içinde birlik” söyleminin değişen tonlarda da olsa AB içinde de kabul gördüğünü söylemek mümkündür. Din farklılığı bakımından aynı anlayışın bulunmadığı ise bir vakıadır. Bu durum siyasi bir değerlendirmenin ötesinde, bizatihi din ve inanç olgusundan kaynaklanmaktadır. Hırıstiyanlık kendinden önce varolan Museviliği tanımakta, ortak kaynaklara sahip bulunmaktadır. Keza İslam kendinden önceki iki dini, kitaplarını, peygamberlerini tanımakta,ortak kaynakları paylaşmaktadır. Hırıstiyanlık ise, daha sonra gelen bir din olarak islamı tanımamakta, karşı çıkamadığı ve reddedemediği bu dinin varlığına, uygar davranış koşulları çerçevesinde, hoşgörü ile yaklaşmaktadır. Bu anlayışın Avrupa Birliği üyelerindeki yansıması, hırıstiyanlığı resmi din olarak tanıyan AB ülkelerinde, bir istisna ile, islamın resmen tanınmaması, kiliselere tanınan hakların İslam kurumlarına uygulanmamasıdır. Tek istisna Avusturya ise 1881 yılında Bosna Hersek’i ilhakinde oradaki Müslüman halkı yönetebilmek uğruna islamı resmi din olarak tanımıştır. Halihazırda tamamı Hıristiyan ülkelerden oluşan AB üyeliği için laik olmak koşulu da yoktur. Dolayısı ile AB’nin, laik bir ülke olmasına rağmen, Türkiye’nin üyeliğine karşı dini bir ayırımcılık anlayışına sahip olmadığını söyleyebilmek zordur. Avrupa Birliği’nin kurucu babaları yola ayırıcı değil, birleştirici, ötekileştirici değil, bütünleştirici bir avrupa yaratabilmek hedefi ve sevdasıyla çıkmıştır. Bugün varılan noktada ise bu idealin geride kaldığı, reel politikanın, siyasi güç dengelerinin belirleyici hale geldiği, ayırımcılığı körükleyen adımlar atıldığı ve bir ayırımcılık kalesi avrupa yaratılmakta olduğu görülmektedir. Her türlü ilkeyi bir kenara bırakarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimine üyelik verilmesi, kimliğini Hıristiyanlığı en eski kabul eden devlet olma vurgusuyla tanımlayan Ermenistan’a, en üst düzeyde, avrupa ailesinin bir ferdi ve avrupa’nın parçası tanımlaması yapılması Türkiye bakımından tabiatıyla kanaat belirleyici olmaktadır. Meriç nehri kenarında Schengen telörgüsü çekerek avrupa kalesini oluşturma adımlarını atanların tarihten ders almaları , hiçbir seddin aşılmaz, kalenin düşmez olmadığını hatırlamaları zamanı gelmiştir.


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten