56. VENEDİK BİENALİ’DEKİ TAHRİKLERİN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI
Yorum No : 2015 / 67
14.05.2015
7 dk okuma

15.05.2015

Hazel ÇAĞAN ELBİR, AVİM Uzmanı

 

120 yıldır düzenlenen, bu sene 56.’sı gerçekleştirilen Venedik Bienali kapılarını 9 Mayıs – 22 Kasım tarihleri arasında ziyarete açtı. Bineal’e Türkiye’den her sene olduğundan çok daha fazla katılım olduğu haberleri gelmeye başladı. Ziyaretçilerin yanı sıra, Bienal’e Türkiye’den katılan sanatçılarda da artış yaşanması kuşkusuz memnuniyet vericidir.

Türkiye’den katılımın artması her ne kadar memnuniyet verici olsa da, 2015’in 1915 olaylarının 100. yılı olması dolayısıyla Türkiye pavyonunda dahi Türkiye Cumhuriyeti devleti söylemlerine karşıt sergi açılması dikkatlerden kaçmamaktadır.

Venedik Bienali’nin Başkanı Paolo Baratta, “Yüksek gerilimlerin damga vurduğu karmaşık dönemlerin en büyük tehlikelerinden biri muhtemel yanlış anlamalarda yatar... Bilginin en iyisi diyalogtur... Kriz dönemlerinde ortaya çıkan ekonomik, siyasi ve toplumsal teorilerin boşluklarını, hayal gücü ve yaratıcılıkla kapatabiliriz.”[1] “Diyalog kurulmasının önemine” vurgu yapılmasında 1915’in 100. yılına denk gelmesinin de bir etken olduğu anlaşılmaktadır.

89 ulusal pavyonun yer aldığı Bienal’de, “En İyi Ulusal Pavyon Ödülü” diasporadaki sanatçıların eserlerini sergileyen “Ermenilik/Armenity/Haiyutioun” başlıklı Ermenistan Pavyonu’na “her sanatçının hem kendi yaşadığı yeri hem de mirasını yansıttığı, diasporadaki insanlardan oluşan bir pavyon kurduğu için ve Ermenistan halkı için önemli bir dönüm noktasına tanıklık edilen bir senede kültürler ötesi birleşme ve değiş-tokuşların direncine işaret ettiği için” verildi.[2] Bienal kataloğunda Ermenistan sergisi ile ilgili olarak, “1915’teki korkunç Ermeni soykırımının 100. yılında, yeni bir yaşam gücü bulabilme direnci, kuvveti ve kapasitesi… Katliamdan kurtulanların torunları olan bu sanatçılar halen dünyanın farklı yerlerinde yaşıyor ancak kökenlerine ait hafızalarını ve kimliklerini koruyor.” ifadeleri yer almaktadır.

56. Venedik Bienali’nde Türkiye Pavyonu’nda Sarkis’in “Respiro” (Nefes) isimli sergisi Defne Ayas küratörlüğünde İKSV koordinasyonluğunda gerçekleştiriliyor. Türkiye Pavyonu Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından destekleniyor.[3] Türkiye Pavyonu’nda Türkiye’yi Sarkis’in yanı sıra Hera Büyüktaşçıyan da temsil ediyor. Gökkuşağı, vitray ve ayna temalı sergiye verilen “Respiro” adı Venedik’te düzenlenmesi dolayısıyla İtalyanca ve Sarkis sergisini “anne karnında nefes alıp veren bir bebeğe” benzetiyor.[4] Sergi eş zamanlı olarak 7 Mayıs tarihinde Fransa, Hollanda, İsviçre ve Türkiye’de açıldı.

Anadolu’da yaşayan Ermeni sanatçıların Türk kültürüne ve Türk mimarisine verdiği katkılar bilinmektedir. Bienal’de Türkiye’nin temsilinde Ermeni sanatçıların da yer alması Türkiye’nin imajına olumlu katkı yapacak bir tercih olarak görülebilir. Fakat, Ermeni sanatçıların kendi sanatlarını ön plana çıkarmaktan ziyade “soykırım” ifadesi ekseninde bir sergi açmak suretiyle baltalama girişimleri soykırım sözünü kullanmaktan özenle kaçınan merhum Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in her fırsatta “soykırım” ifadesini kullanması ve İKSV – İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından Sarkis’in sergi kitapçığında sık sık kullandığı “soykırım” ifadesi ile yer alması bu uzlaşıya ve diyaloga yönelik sanat etkinliğinin kara propagandaya dönüştürülmek istendiğini göstermiştir.

Hrant Dink Vakfı’nın iki ülke toplumları arasında kurulması gereken “diyalog” için çaba harcamak bir yana, “soykırım” iddialarını her vesileyle gündeme getirme çabası “soykırım” ifadesini kullanmaktan özenle kaçındığı bilinen Hrank Dink’in anısına saygısızlık teşkil etmekte ve Türk toplumu nezdinde yanlış anlaşılmasına yol açmaktadır.

Menfur bir cinayete kurban giden Hrant Dink bilindiği gibi, hem Ermeni toplumuna hem de Türk toplumuna gerçekten diyalog kurabilecekleri “reçeteyi” önermişti. Hem Türklerin hem de Ermenilerin bu coğrafyanın parçası olduklarını, daha önceden sorunsuzca bir arada barış içinde yaşadıklarını bile bile, neden “soykırım” ya da başka bir suçlayıcı ifade üzerinde durulmaması gerektiğini şu sözlerle ifade etmiştir:

Hasta iki toplumuz biz, Türkler ve Ermeniler… Birbirlerine yönelik... İlişkilerine… Ermeniler büyük bir travma yaşıyor, Türklere yönelik. Türkler ise Ermenilere yönelik büyük bir paranoya yaşıyor. İkimiz de klinik vakalarız. Tam klinik vakalarız.

Kim, tedavi edecek bizi? Fransız senatosunun kararı mı? Amerikan Senatosu’nun kararı mı? Kim reçeteyi verecek? Kim bizim doktorumuz?

Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, ilaç, hekim, mekim yok! Diyalog tek reçete, doktor da birbirlerinin doktorudurlar. Bunun dışında bir çözüm yok, yok ve yok…

Ben açık konuşayım size. Diasporaya sesleniyorum, Ermenilere şunun için sesleniyorum, “1915’e takılıp kalmayın, kendinizi 1915’e bağlamayın, kendinizi dünyadaki insanların bu soykırımı kabul edip-etmemesine zincirlemeyin.” Bu tarihsel bir acı mıdır? Biz yaşadık, atalarımız yaşadı. Anadolu’da hoş bir laf vardır ve biz Anadolu insanıyız ; “Acıyı onurla sırtlayıp taşımalı”. Yaygara yapmadan, patırtıya vermeden sırtlar taşırsın. Dünyaya diyorum ki, insana, dünya insanına, “senin Ermeni soykırımını tanımış olman ya da tanımamış olman, benim için beş para ifade etmez.” Ermeniler Türkleri öldürmediler mi? Öldürdüler!1918’li yıllarda Ruslar, 1915’li yıllardan sonra Ruslar, yukardan tekrar gelirken intikam, intikam dediğiniz kavram, neyse-lanet ediyorum bu kavrama zaten- oldu bunlar.
Türklere diyorum ki; “ya Ermeniler niye bu kadar çok ısrar ediyor diye, bu sorunun üzerinde durun. Biraz bunun üzerine empati yapalım. O zaman belki onların bu duruşunda bir onur görebileceksiniz.”

Ermenilere de diyorum ki;” Türklerin “hayır bu bir soykırım değildir.” sözünün üzerinde de bir onur görmeye çalışın. Bir onurlu duruş bulmaya çalışın”. Nedir o onurlu duruş? “Bir Türk olarak ben, ben soykırıma karşıyım, ırkçılığa karşıyım, soykırım Allah’ın belası bir şey, dolayısıyla nasıl ya benim atalarım böyle bir şey yapamaz, çünkü ben yapmam!” Dolayısıyla burada bir onurlu duruş vardır.”[5]

 

 


[1] Cengiz Çandar. “Venedik'te bir Türkiye hayali” 10.05.2015 http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz_candar/venedikte_bir_turkiye_hayali-1353301

[2] Venedik Bienali’nde Altın Aslan Ermenistan’ın http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/05/150510_venedik_ermenistan

[3] Venedik Bienali Türkiye Pavyonu http://www.iksv.org/tr/venedikbienali

[4] Venedik Bienali: Türkiye Pavyonu “Nefes” Almaya Başladı http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/05/150509_venedik_bianel_nefes

[5] “Hrant Dink: Su Çatlağını Bulur” https://www.youtube.com/watch?v=gIpuvw3I56A

 


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten