BİR ANZAK ASKERİNİN GÖZÜNDEN I. DÜNYA SAVAŞI VE SOYKIRIM İDDİALARI
Yorum No : 2019 / 46
15.05.2019
7 dk okuma

Her yıl 25 Nisan’da Gelibolu yarımadasında “Anzak Günü” kapsamında yapılan anma törenleri, Türkiye ile Avusturalya ve Yeni Zelanda halkları araında tarihte eşine az rastlanır türden bir dostluğu ortaya koymaktadır. 1915 Çanakkale Savaşında farklı cephelerde savaşmalarına rağmen Anzak askerleriyle Osmanlı askerleri arasında yaşanan yardımlaşmalar ve kısa süreli ateşkesler, birbirini hiç tanımadan savaşın içine çekilen halkların önyargılarının kırılmasına neden olmuştur. Her iki taraf da büyük kayıplar vermiş, ancak dostluğu pekiştiren ortak bir hafızayı paylaşarak günümüze kadar getirmişlerdir.

Geçtiğimiz 23 Nisan’da Anzak günü vesilesiyle The Guardian gazetesinde James Robins[1] tarafından bir yazı yayınlanmıştır. Söz konusu yazıda Anzakların sözde Ermeni soykırımına şahit oldukları iddialarına yer verilmiştir. Yazıda Robert Nicol[2] ve Alexander Nimmo[3] adlı iki Anzak askerinin, çeşitli Hristiyan grupları Osmanlıdan kurtarabilmek için verdikleri mücadele anlatılmaktadır. Robins söz konusu yazısında iddialarını bir adım ileriye götürerek, aynı dönemde Yeni Zelanda’nın Maorilere, Avusturalya’nın ise Aborjinlere karşı giriştiği hareketlerin birbiriyle bağlantılı olduğunu ima etmektedir. Yazar ayrıca bu hareketleri, 1915’e dair iddialarla denk tutmaktadır.[4]

Diğer yandan, söz konusu yazılarında Robins, Anzak askerlerinin günlüklerinden yola çıkarak, şahit gösterme yolunu benimsemektedir. Çeşitli gazetelerde pek çok defa aynı konularda yazı yazan Robins, Albay Stanley George Savige’ın[5] günlüğünden[6] bahsetmektedir. Ön plana çıkardığı diğer isimler olan Nicol ve Nimmo’nun hikâyeleriyse Savige’nin günlüğünden aktarılarak anlatılmaktadır. Robins’in iddiasına göre Stanley Savige ve Robert Nicol 1918’de Urmiye’de (İran’ın bir şehri) “ölümden kaçan” 45.000[7] Ermeni’yi kurtarmak için çarpışmışlardır. 26 Haziran’da Agos gazetesinde yayınlanan yazısında ise bu sayı en az 60.000[8] olarak verilmektedir. Robins’in üç gün arayla yazılan ve içerik olarak birbirine çok benzeyen bu iki yazısında sayısal olarak bir oynama yapıldığı rahatlıkla görülmektedir. Bu konuda çalışma yapan pek çok akademisyen sayısal değişiklikler yapıldığına sıklıkla dikkat çekmektedirler. Savige günlüğünde sayısal bir bilgi vermemekle birlikte, günlüklerinden yola çıkarak 1920 yılında yazdığı “Stalky’s Forlorn Hope” isimli hatıratında, 60.000 kadar mülteciden bahsedilmektedir.[9] Ancak hatırat incelendiğinde bu sayının tahmine dayalı olduğu görülmektedir.

Ayrıca yine Savige’nin hatıratında savaşın geçtiği çetin koşullar ve Ermeniler, Suriyeliler, Asuriler/Süryaniler ve Ruslardan oluşan silahlı kafilelerden bahsedildiği de görülmektedir. Savige bu kafilelerin nereden geldiklerinden bahsetmemektedir. Zira kendisi İran cephesinde görev yapmıştır. Cepheye doğru gelen kafilelerdeki silahlı “gönüllülerin” Avusturalyalı askerlerle birlikte çarpıştığından bahsetmektedir. Örneğin yazar hatıratında Ağa Petros ve kafilesinden bahsetmektedir. Bahsi geçen Ağa Petros, İran’ın Doğu Azerbaycan bölgesindeki Urmiye bölgesindeki Osmanlı temsilcisiydi.[10] Ancak Birinci Dünya Savaşının patlak vermesiyle birlikte, kendisi Osmanlı karşısında Asurilerin/Hristiyanların komutanı (hatıratta kendisine Hristiyan komutan olarak atıf yapılmaktadır) olarak yer almaya başlamıştır.  Savige’nin aktardığına göre Ağa Petros ve birlikleri, Osmanlı askerleriyle pek çok kez çatışmış, hatta Savige’yle birlikte de çatışmaya katılmışlardır.

Savige’nin hatıratında ve günlüğünde, Müslümanların o dönemde fanatik olduğu iddia edilmektedir. Ancak yazara göre aynı dönemde Hristiyanlar fanatizm konusunda Müslümanları aratmamaktaydı.[11] Yazar, savaş esnasında Hristiyanlar tarafından pek çok köyün yakılıp yıkıldığından ve yağmalandığından ve katliam yapıldığından bahsetmektedir. Hatta Savige, kendi sorumluluğunda olan ve önden ilerleyen kafilenin de aynı vahşeti tekrarladığını duyduğunda, bunun önüne geçmeye çalıştığından bahsetmektedir.[12] Hristiyanların bölgede kötü bir nama sahip olduklarından, yerli halkın onlardan korktuklarından bahsedilmektedir.

Savige’nin günlüğü ve hatıratı bunun gibi daha pek çok ayrıntı barındırmaktadır. Robins’in iddia ettiğinin aksine bu hatıratta ve ona dayanarak yazılan kitapta, masum ve çaresiz Hristiyan halkın uğradığı zulme tanıklık değil, savaş içerisinde karşılıklı çatışmaların vahametine dikkat çekilmektedir. Robins’in anlattıkları ne tarihi olgularla ne de kendi gösterdiği tanıkla uyuşmaktadır.  Robins savaşın çetin koşullarını değerlendirmeye almadan ve bilgileri seçerek aktarmak suretiyle, gerçekleri yansıtmayan bir anlatım ortaya koymaktadır.

1915 Sevk ve İskân kanunu ile Aborjinler ya da Maorileri ilişkilendirme çabası da aynı ölçüde gerçekliğe aykırıdır. Nitekim Türkiye’nin İngiltere Büyükelçisi Ümit Yalçın, Robins’e cevaben yazdığı mektupta, soykırım iddialarıyla Anzak Günü’nün ilişkilendirilmeye çalışılmasının akıl almaz olduğunu belirtmiştir. Büyükelçi Yalçın, dünyanın barış ve huzura ihtiyaç duyduğu bir dönemde barış mesajlarının verilmesinin daha yerinde olacağından bahsetmiştir.[13].

Ancak görülmektedir ki Robins, Büyükelçi Yalçın’ın kendisine yönelik cevabını dikkate almayarak, kurgusal yazılar üretmeye devam etmektedir. 3 Mayıs’ta Spectator USA’de yayınlanan bir yazısında, bu kez Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e karşı, Hristiyan katliamı yaptığı şeklinde ithamlar yöneltmiştir.[14] Bu konu başlı başlıca ayrıca incelenmesi gereken bir konu olmakla birlikte burada söylenebilecek tek şey, Robins’in diğer çalışmalarında olduğu gibi bu yazısında da yönelttiği ithamların hiçbir şekilde gerçekliği yansıtmadığıdır. Yakın zamanda yazdığı yazılardan, Robins’in esas amacının sansasyon yaratmak ve bilgi kirliliği yaratarak Türkiye’yi karalamak olduğu görülmektedir.

 


[1] Avusturalyalı bir gazeteci olan James Robins, Ermeni soykırımı iddialarını anlattığı bir podcast yayını yapmakta, aynı zamanda bu konuda 2016 yılından yana bir kitap yazmaktadır.

[2] Robins, “Anzacs witnessed the Armenian genocide – that shouldn’t be forgotten in our mythologising.”

[4] James Robins, “Anzacs witnessed the Armenian genocide – that shouldn’t be forgotten in our mythologising,”The Guardian,23 Nisan 2019, https://www.theguardian.com/commentisfree/2019/apr/23/anzacs-witnessed-the-armenian-genocide-that-shouldnt-be-forgotten-in-our-mythologising.

[6] Stanley George, “Stanley George Savige diary, 2 January 1918-27 January 1919,” Mitchell Library Resmi İnternet Sitesi, p.100. http://acms.sl.nsw.gov.au/_transcript/2013/D18702/a5741.htm.

[7] Robins, “Anzacs witnessed the Armenian genocide – that shouldn’t be forgotten in our mythologising.”

[9] Stanley George Savige, “Stalky’s Forlorn Hope,” Alexander McCubbin, 1920, http://cobwfa.ca/wp-content/uploads/2015/01/STALKY-FORLORNE.pdf

[10] Savige, s. 127.

[12] Ibid.

[13] Ümit Yalçın, “Turkey and Gallipoli’s message of peace,” 26 Nisan 2019,  https://www.theguardian.com/world/2019/apr/26/turkey-and-gallipolis-message-of-peace

[14] “Would Turkey exist as a nation if it hadn’t annihilated its Christians?,” Spectator USA, 04 Mayıs 2019, https://www.spectator.co.uk/2019/05/would-turkey-exist-as-a-nation-if-it-hadnt-annihilated-its-christians/


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten