“BATI BALKANLAR” KAVRAMI, BALKANLAR ve TÜRKİYE
Yorum No : 2017 / 55
12.07.2017
5 dk okuma

17 Mayıs 2017 tarihinde dört konuşmacı Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’ne bağlı Avrupa, Avrasya ve Yükselen Tehditler Alt Komitesi’nde (İng. House of Foreign Affairs Committee, Subcommittee on Europe, Eurasia, and Emerging Threats) Balkanlar’ı odak noktasına alan ifadeler vermişlerdir.[1] ABD gibi dünya siyasetinde söz sahibi bir ülkenin yasama organlarından en önemli komitelerinden birinde Balkanlar konusunu ele alması, bölgedeki gelişmelerin duyurulması ve bölgesel istikrarın desteklenmesi açısından önemlidir. Yazık ki hiçbir konuşmacı Balkanlar’dan bahsederken hangi coğrafi tanım ve kritere göre bölgeyi ele aldığını ifade etmemiştir. Bunun yerine uluslararası camiada son dönemlerde karşımıza çıkan “Batı Balkanlar” kavramını kullanmışlardır.

Özellikle Avrupa Birliği (AB) kaynaklarında ve Batılı kuruluşların belgelerinde 2000’li yılların başlarından itibaren Balkanlar’a ilişkin siyasal jargonda “Batı Balkanlar”ın kullanıldığı görülmektedir. ABD’nin siyaset ve fikir dünyasından gelen konuşmacıların Alt Komite’de verdikleri ifadelerde de Balkanlar’ın coğrafi planda nereye tekabül ettiği ve neye dayandırılarak “Batı Balkanlar” gibi bir ayrıma gidildiği belirsizdir. Zira uluslararası camiada “Doğu Balkanlar” diye adlandırılan bir bölge yoktur. “Batı Balkanlar” AB belgelerindeki günümüz kullanımına göre Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Kosova’yı kapsamaktadır. Buradan yola çıkarak “Batı Balkanlar” kavramının AB’nin güneye doğru genişleme planlarının bir sonucu olarak alt yapısı olmadan yaratıldığını ve tarihsel perspektiften ayrılarak Balkanlar bölgesini böldüğünü söylemek mümkündür. Bu kullanım AB belgelerinde ve 2014 yılında Berlin Süreci olarak ortaya çıkan ve hala devam eden “Batı Balkanlar Zirvesi” gibi pratiklerle zaman içinde kalıcı bir nitelik kazanmıştır. 2014 yılında dönemin Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, genişlemenin 5 yıl durdurulduğunu açıklamıştır. Fakat Balkanların AB ile ilişkilerini güçlendirmek amacı ile Almanya’nın desteğiyle “Berlin Süreci” ortaya çıkmıştır.[2] İlk zirve Berlin’de, ikincisi Viyana’da ve üçüncü zirve Paris’te gerçekleştirilmiştir. Dördüncü zirve de 12 Temmuz 2017’de İtalya’nın Trieste kentinde gerçekleştirilmiştir. Ancak AB ile entegrasyonu hedefleyen 5 yıllık sürecin sonunda ne olacağı ise hala belirsizliğini korumaktadır.

Burada hatırlanması gereken, “Batı Balkanlar” kavramı ile Balkanların dışında bırakıldığı gözlemlenen Türkiye’nin yakın tarihte öncülük ettiği “Balkan Paktı” fikriyle Balkanlar çapında işbirliği ve dayanışmayı gündeme getiren lider ülke olduğu gerçeğidir. Türkiye ve Yunanistan gibi iki NATO üyesi ülkenin girişimleri ile Balkan Paktı 1953 yılında Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya'nın dışişleri bakanları arasında  imzalanan bir anlaşma sonrasında oluşturulmuş ve 1954 yılında resmiyet kazanmıştır. Kurulan bu Pakt, her ne kadar işlevini kısa sürede yitirdiyse de, kapsayıcı kompozisyonuyla kucaklayan bir nitelik taşımaktaydı. Yine aynı şekilde 1990’ların başında Yugoslavya’nın dağılmasının ardından kurulan Güneydoğu Avrupa İşbirliği Girişimi[3] de (İng. Southeast European Cooperative Initiative, SECI) yine “Batı Balkanlar” kavramını bir yana bıraktığı içindir ki, klasik anlamda Balkanlarda güvenlik ve ticareti kapsayan çeşitli işbirliği projelerinin gerçekleşmesinde bir araç olarak işlev görmektedir. Zamanında ABD’nin de desteğini alan bu Girişim, “Batı Balkanlar” kavramından daha kapsayıcı, bölgesel bağımlılığı ve bağları göz önünde bulunduran bir yapıdır.

2000’li yılların başlarında AB tarafından ortaya atılan “Batı Balkanlar” kavramı Balkanlar’ı bütüncül bir yaklaşımla ele almaktan yoksundur. Ayrıca AB fon programlarında Balkanlar ülkeleri ile birlikte anılan Türkiye’nin kültürel, tarihi ve ekonomik bağları ile bölgedeki istikrar ve işbirliği çalışmalarına yapacağı katkı ihmal edilmemelidir. Türkiye’nin Balkanlar’a yönelik politikaları dört ana unsur olan ‘Üst düzeyli siyasi diyalog’, ‘Herkes için güvenlik’, ‘Azami ekonomik entegrasyon’ ve ‘Bölgedeki çok etnili, çok kültürlü, çok dinli toplumsal yapıların muhafazası’ çerçevesinde şekillenmektedir. Bu kapsamda Türkiye’nin bölgeye yönelik katkıları ancak olumlu sonuçlar doğuracaktır. Balkanlar kültürel ve ekonomik ilişkilerin yanı sıra tarihsel bağları ve coğrafi konumu dolayısıyla da Türkiye’nin Avrupa uzantısı olarak görülmektedir. Ayrıca NATO üyesi olan Türkiye’nin AB ve NATO ile Balkan ülkelerinin entegrasyonunu desteklediğini de söylemek mümkündür. Türkiye her zaman Balkanların bir parçası olmuştur. Dolayısıyla Balkan genişlemelerini Türkiye’siz düşünmenin mümkün olmadığı gibi “Batı Balkanlar” gibi Türkiye’yi de coğrafyanın bütünlüğünden koparan bir yaklaşım en azından gerçekçilikten uzaktır.


[2] “The Western Balkans' Berlin process: A new impulse for regional cooperation”, European Parliament, 4 July, 2016, erişim tarihi Temmuz 12, 2017, http://www.europarl.europa.eu/thinktank/en/document.html?reference=EPRS_BRI(2016)586602.

[3] Üye ülkeleri Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan, Makedonya, Moldova, Romanya, Sırbistan-Karadağ, Slovenya, Türkiye ve Yunanistan’dır.


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten