UKRAYNA KRİZİ SONRASI RUSYA VE BATI
Paylaş :
PDF İndir :

25.01.2017


AB Haber (25 Ocak 2017)

“NATO birliklerinin Polonya ve Baltık topraklarında kalıcı olarak konuşlandırılması konusunda bir görüş birliği sağlanmasının imkansız olduğu görüldü.”

Amerikan düşünce kuruluşu RAND Corporation tarafından hazırlanan bu “Rus tehdidi” raporu, benzerlerinde de olduğu gibi, Nazi artığı çetelerin ön saflarında yer aldığı AB ve ABD yanlısı ayaklanmayı görmezden gelerek Ukrayna krizini, Kırım’ın Rusya’ya katılması ve ülkenin doğusundaki Batı karşıtlığı ile başlatıyor. Saldıran ve savunan tarafları doğru tespit etmek önemli.

NATO – Almanya (AB) anlaşmazlığına değinirken NATO’nun Rusya’ya karşı hamlelerini ortak karar olmadan da yapabileceğinden, Doğu Avrupa’ya nükleer füzelerin konuşlandırılması ihtimalinden söz eden raporun Rusya’ya karşı Avrupa’nın durumunu askeri açıdan ele aldığı kısmı şu şekilde:

“Kırım’ın ilhakı ve doğu Ukrayna’da istikrarın bozulması, Rusya’nın komşuları arasında ciddi bir endişe ve savunmasızlık hissi yarattı. Rusya’ya yakın olmaları ve Rusya ile aralarındaki büyük askeri güç dengesizliği nedenleriyle bu savunmasızlık hissi Baltık ülkelerinde (Estonya, Letonya ve Litvanya) özellikle belirgindir. Rusların son zamanlardaki tutumu Baltık ülkelerinin endişelerini artırmıştır. Vladimir Putin’in devlet başkanlığına geri dönüşünden beri sınır, hava sahası ve karasuları ihlallerinin sayısı önemli ölçüde arttı. Rusya, Mart 2015’te ülkenin Batı Askeri Bölgesinde 38.000 askerin katıldığı ani bir askeri tatbikat düzenledi. Bu tatbikat Rusya’nın Batı, Orta, Doğu ve daha az oranda Güney Askeri Bölgesinden kuvvetlerin dahil olduğu kapsamlı bir askeri tatbikat programının parçasıydı.

Bu raporda, Rusya’nın uygulayabileceği dört farklı askeri eylem ve bunların Baltık ülkelerinin güvenliği üzerindeki etkileri inceleniyor:

(1) Baltık ülkelerinin tamamının veya büyük bölümünün ele geçirilmesine dönük, ani olarak yapılan geniş kapsamlı bir eylem.

(2) Doğu Ukrayna’daki taktiklere benzer şekilde bir ayaklanma kışkırtması.

(3) Baltık ülkelerindeki Rusça konuşan nüfus üzerinden küçük bölgeler elde etme çabası.

(4) Rus askeri personeli tarafından Baltık hava sahasına ya da topraklara yapılan sınırlı ve geçici saldırılar.

Rusların askeri kapasitesi bunların her biri için yeterli düzeyde. Moskova’nın niyetinin belirsiz olmasına rağmen, Rusya’nın Kırım ve doğu Ukrayna’daki davranışları, Moskova’nın Baltık devletlerinin egemenliği ve bağımsızlığı için ciddi bir tehdit oluşturacak askeri harekatlar yapma olasılığına karşı NATO’nun hazırlık yapmasını zorunlu kılıyor. Rusya’nın, NATO’nun muhtemel tepkisi karşısında nükleer silah kullanma tehdidinde bulunmadan Baltık bölgesini elinde tutabilmesi pek olası değil. Bu bağlamda, Rusya’nın Amerikan, Fransız ve İngiliz nükleer saldırıları karşısında olduğu gibi, Avrupa ve ABD’nin Rus nükleer saldırılarına karşı savunmasız olduklarını hatırlamak önemli. Bütün bu ülkeler, nükleer bir saldırıya karşı caydırıcı olarak misilleme tehdidine güveniyor.

4-5 Eylül 2014’te Galler’deki NATO zirvesi öncesinde, Polonya ve üye Baltık ülkeleri, Kırım’ın ilhak edilmesi ve doğu Ukrayna’da istikrarı bozma çabalarının mevcut güvenlik ortamını radikal bir şekilde değiştirdiğini ve NATO’nun tutumunda düzeltmeler yapmayı gerekli hale getirdiğini savundular. NATO’nun, muharebe birliklerini, doğu Avrupadaki üye ülkelerin topraklarında kalıcı olarak görevlendirmesi için zorladılar.

Ancak, muharip birliklerin Polonya ve Baltık topraklarında kalıcı olarak konuşlandırılması konusunda zirvede bir görüş birliği sağlanmasının imkansız olduğu görüldü. Bazı üyeler, özellikle Almanya, doğu üyelerinin topraklarında önemli birliklerin kalıcı olarak görevlendirilmesinin Rusya tarafından provokasyon olarak kabul edileceğini savundu. NATO, “kalıcı” birlikler yerine rotasyona tabi “sürekli” birliklerin görevlendirilmesine karar verdi.

Bununla birlikte, bölgelerinde kalıcı bir ABD ve/veya NATO üssü kurulması için özellikle Polonya ve Baltık ülkelerinden gelen gittikçe artan bir baskı var. Temmuz 2016’daki NATO zirvesinde NATO liderleri, her biri üç Baltık ülkesi ve Polonya’da, dört çok uluslu taburun, rotasyona tabi ve sürekli olarak konuşlandırılması ile Güneydoğu Avrupa’da NATO varlığını artırılması üzerinde anlaştılar. Bu karar NATO’nun askeri varlığında bir artışı ifade etse de, İttifak’ın doğu kanadında NATO’nun istenen ve elde edilen varlığı arasında bir açının var olmaya devam etmesi muhtemel.

İttifak’taki bu fikir birliğinin devam edip etmeyeceği büyük oranda Rusya’nın eylemlerine bağlı. Eğer İttifak, 2015’te imzalanan Minsk II sözleşmesini Rusya’nın ihlal ettiği düşünür ya da Moskova, bölgede kontrolü altındaki alanı daha da genişletmek için ayrılıkçı girişimlere destek vermek gibi başka hamleler yaparsa, NATO’nun, muharip birliklerin bölgedeki üye ülkelerde kalıcı olarak konuşlandırılması fikrini yeniden düşünmesi ve bölgeye daha çok malzeme ve teçhizat gönderilmesi gibi başka önlemlerin de alınması için baskı artabilir. Bu tür hareketler biçimsel olarak, resmi İttifak kararı gerektirmemekle birlikte, olabildiğince geniş bir fikir birliği sağlamak için çaba gösterilecektir.

Avrupa hükümetleri şu anda, taktik nükleer sistemlerinde NATO ve Rusya arasında artan eşitsizlik konusunda pek endişe duyuyor gibi görünmüyorlar. Baltık ülkelerinde ya da başka yerlerde Rusya ile çatışma ihtimali artarsa bu durum değişebilir, Avrupa’nın önde gelen hükümetleri, 1980’lerde olduğu gibi, dengeleyici Amerikan nükleer sistemlerinin konuşlandırılmasını isteyebilirler.”

http://www.rand.org/pubs/research_reports/RR1305.html

tercumeodasi.org




Henüz Yorum Yapılmamış.