Avrupa Birliği’nde euro krizi devam ederken bir başka kriz de Schengen anlaşması ile ilgili olarak ortaya çıktı. Bazı AB üyesi ülkeler sınır kontrollerinin sıkılaştırılmasını, ya da bir başka ifadeyle Schengen kurallarının gevşetilmesini talep ediyorlar. Her ne kadar sebep, Orta Doğu ve özellikle de Kuzey Afrika’dan gelen mültecilerle ilgili gibi görünse de, bunun bahane edildiği, asıl nedenin aşırı milliyetçi akımların baskısı olduğuna dair emareler de var. Sınır kontrollerinin sıkılaştırılması, daha fazla pasaport kontrolünün yapılması teknik ve önemsiz bir ayrıntı gibi görünmekle beraber, Schengen aslında AB için o kadar mühim bir uygulama ki, kuralların gevşetilmesi konusunun gelebileceği son noktada AB’nin sonu dahi olabilir.
1985 yılında düzenlenen Schengen anlaşması, anlaşmaya katılan ülkelerin kendi aralarında pasaport kontrollerinin ve diğer sınır kontrollerinin kaldırılması üzerine dayanıyor. Aynı zamanda sınırların korunması ile ilgili ortak düzenlemeler, mültecilerle ilgili ortak kurallar, havaalanlarında Schengen mensupları ile diğerlerinin ayrılması, vize istenen ülkelerin listesinin ortak olması, Schengen bilgi sisteminin (Schengen Information System) yaratılması, polisin bazı konularda bilgi paylaşımında bulunması gibi ortak politika ve uygulamalar da gerektiriyor.
AB üyesi bütün ülkeler aynı zamanda Schengen üyesi olmak durumunda değil. İngiltere ile İrlanda kendi tercihleri doğrultusunda; Kıbrıs Rum yönetimi, Bulgaristan ve Romanya ise şartları elvermediğinden ya da AB’nin diğer üyeleri uygun bulmadığından henüz Schengen alanında yer almıyorlar. Bu iki Balkan ülkesinin yolsuzluk, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadeledeki başarısızlıkları veya isteksizlikleri nedeniyle, Schengen alanındaki diğer ülkelere de sorun yaratacaklarından endişe ediliyor.
Schengen’in en önemli özelliği iç sınırların kaldırılması ve tek bir dış sınırın yaratılması. Böylece “biz” ve “onlar” ayırımı AB içindeki ülkeler için değil, AB dışındaki ülkeler için geçerli oluyor. Schengen’den vazgeçilmesinin, AB’yi “birlik” olmaktan çıkaracak kadar etkili olmasınının sebebi de bu noktada yatıyor. Schengen, ortak pazar uygulamasının gerektirdiği, kişilerin serbest dolaşımı ihtiyacının bir sonucu olarak ortaya çıkan, AB’nin en somut ve en işe yarar kazanımlarından biri. AB’nin en önemli dayanaklarından olmasının ilk sebebi ticaret ve ekonomi ile ilgili ise, belki de daha önemli olan ikinci sebebi “Avrupalılık” duygusunun oluşmasına olan katkısıdır. Schengen uygulamasının sembolik ve psikolojik etkisi, AB üyesi ülkelerin vatandaşlarında ortak Avrupa kimliği ve aynı topraklara aidiyet gibi duyguların yaratılması sürecindedir. Schengen’den vazgeçilmesi ve iç sınırlara geri dönülmesi, AB üyeleri ile AB dışında kalanlar arasındaki “uygulamada görünür” olan en belirgin farkı ortadan kaldıracaktır. Bunun sonucunda da “yabancı” anlayışı, “yabancı ülke” anlayışı yeniden inşa edilecektir.
Yıllardır Romanya ile Bulgaristan’ın kapsama alınmaları meselesi dışında Schengen ile ilgili herhangi bir ciddi sorun bulunmuyordu. Son aylarda Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgelerindeki iç karışıklıklar onbinlerce insanın ülkelerini terk ederek Avrupa ülkelerine sığınmasına neden oldu. Schengen ile ilgili sorun dışarıdan gelen göçmenlerle ilgili olarak ortaya çıktı. AB’deki uygulamada mülteciler, geldikleri yere gönderilene kadar, ilk adım attıkları ülkede kalırlar. Coğrafi konum olarak bakıldığında İtalya, İspanya, Yunanistan ve Malta göçmenlerin yükünü en fazla çeken devletler. Schengen’in varlığı, Yunanistan gibi bir ülkeye adım attıktan sonra, göçmenlerin daha zengin olan İngiltere, Almanya gibi ülkelere geçmesine olanak tanıyor. Uluslararası Af Örgütü, bir yandan AB’ye sınırlarını Kuzey Afrikalı mültecilere açık tutma çağrısında bulunurken, diğer taraftan sınır kontrollerinin artırılmasının bu soruna çözüm olmayacağını ileri sürüyor. Yine de, mülteci akınlarının önlenmesi için sınırların daha fazla kontrol edilmesi, hatta zaman zaman kapatılması tartışılan çözüm önerileri arasında.
Tunus’tan İtalya’ya gelen mülteciler, hem dilini bildikleri için hem de tanıdıkları bulunduğundan Fransa’ya geçmek istediler. İtalya, AB’den destek göremeyince yükünü hafifletmek için göçmenlere geçici ikamet belgesi vererek bıraktı. Bu bırakma aslında bir nevi Fransa’nın yolunu göstermek gibi oldu. Fransa ile İtalya arasındaki bu gerginlikten sonra bir başka kriz Danimarka tarafından başlatıldı. Almanya ve İsveç ile olan sınırlarında kontrolleri başlatacağını açıklayan Danimarka hükümeti, bu kararının Schengen kurallarına aykırı olmadığı açıklamasını yaptı. Sınırların geri getirilmesinden yana olmadıklarını, gümrük kontrollerinin suçlarla mücadelede ciddi bir önlem olduğunu ileri sürdü. Ancak AB Komisyonu, bu uygulamayı Schengen kurallarının ihlali olarak değerlendirildi. Schengen ülkelerinin mevcut durumda 30 güne kadar, ciddi tehdit hallerinde, sınır kontrollerini uygulamaya sokma hakkı bulunuyor. Ulusal güvenlik ile ilgili bir sıkıntı olduğunda, örneğin daha önce terör saldırılarından sonra, Dünya Kupası sırasında bazı ülkeler geçici bir süre için sınır kontrolleri uyguladılar.
Danimarka’ya AB ülkelerinden ve özellikle de sol/Yeşil siyasetçilerden tepki yağıyor. Schengen’den tamamen çıkması gerektiğini söyleyenler de var, AB’yi yok etmek üzere olduğunu da. Danimarka’nın bu kadar tepki görmesinin nedenini, bu uygulamalarını gerçekçi gerekçelere dayandıramaması. Danimarka da Finlandiya gibi aşırı sağ partilerin yükselişi ile karşı karşıya. Aşırı sağda yer alan göç karşıtı, milliyetçi ve anti-Schengenci grupların baskısı ve etkinliğinin bu kararda fazla olduğunu tahmin edebiliriz. Dolayısıyla Danimarka’nın krize sebep olmasının gerçek sebebi, iç politika kaygılarıyla haraket ederek, aşırı sağ milliyetçilere AB’yi feda etme eğiliminde bulunması.
Bugün gelinen noktada Schengen kurallarının gevşetilmesi isteniyor. Bu şekilde üye ülkeler sınırlarını kapatma ya da kontrolleri sıkılaştırma uygulamalarını daha sık, belki de daha keyfî bir şekilde, daha da önemlisi AB’den daha bağımsız bir şekilde gerçekleştirebilecekler. Son yıllarda AB üyesi ülke vatandaşları arasında AB üyeliğinin daha fazla sorgulandığı, üyelik nedeniyle pişmanlıkların arttığı, AB’nin gerekliliğini düşünenlerin sayısının yarının altına indiği; kısacası insanların AB’ye olan güvenlerinin ve inançlarının azaldığı düşünüldüğünde AB’ye bağlılığı artıracak her girişim daha da önemli hale geliyor. Üye ülke vatandaşları kendilerini tek toprakta yaşıyor gibi hissetmezlerse sıkıntıların daha da büyüyeceğini, ortak birlik düşüncesinden uzaklaşacaklarını bekleyebiliriz. Bu nedenle Schengen, sadece ticaret ile ilgili konularda teknik bir pazar meselesi olmayıp, aynı zamanda psikolojik ve siyasi boyutları da olan bir konu.
AB, “birlik” olarak zayıfladığı bir dönemden geçiyor. Ekonomik kriz içinde olan Yunanistan’a yardım edilmesine itiraz eden kalabalık bir kesim var. Çalışan ve üretenlerin, çalışmayıp tüketenlerle paylaşıma gitmeleri için önemli bir neden görünmüyor. O halde sadece sınırların korunmasında değil ekonomide de bencil – ya da diğer bir ifadeyle ulusal – düşünmenin vakti gelmiş olabilir. Önümüzdeki günlerde ortak pazarın da yeniden ulusal sınırlarına dönme olasılığının en azından tartışma boyutunda gündeme gelmesini bekleyebiliriz.
AB’nin politikalarının yakın gelecekte, olağanüstü bir konjonktürel değişiklik olmadığı müddetçe, gevşetileceğini öngörmek mümkün. Bu noktada ulus-üstücülükten ulus-devlet düzeyine geri dönme zamanının geldiği söylenebilir. Bir yandan milliyetçilik yükselirken diğer taraftan AB gibi bir sistemi sürdürmek zor görünüyor. AB, millî bencilliklerin feda edilmesini gerektirir. Milliyetçiliğin, dünyanın diğer yerlerindeki gibi değil, Avrupa çıkışlı bir –izm olarak değerlendirildiğinde, tehlikeli, saldırgan, dışlayıcı bir ideoloji olduğu hatırlanmalı. II. Dünya Savaşı felaketi ve arkasından gelen Avrupa entegrasyon süreci bir süre için milliyetçiliği bastırmış olsa da, “neo” şekliyle sağın aşırı düşünceleri yeniden yükselişe geçiyor. Bu noktada Avrupa’nın yeniden bir uluslaşma sürecine girmesi ve bunun AB’nin sona yaklaştığının işaretleri olarak görülmesi mümkün. Schengen’den sonra euro da aynı kaderi paylaşabilir.
Henüz Yorum Yapılmamış.
- FRANSA ANAYASA KONSEYİ KARARI - 29 Şubat 2012 Kafkasya ve Türk-Ermeni İlişkileri 12.04.2009
- ERMENİSTAN’DA SEÇİMLER - 10 Mayıs 2012 Kafkasya ve Türk-Ermeni İlişkileri 12.04.2009
- TR-AB HAVA SAHASI ANLAŞMASI - 5 Nisan 2010 Avrupa - AB 12.04.2009
- IRAK’TAKİ ÜÇLÜ İSTİŞAREDEN ÇIKAN ORTAK MESAJ Irak 12.04.2009
- KRİZ İÇİNDE SIRBİSTAN- 25 Nisan 2011 Balkanlar 12.04.2009
-
THE ARMENIAN QUESTION - BASIC KNOWLEDGE AND DOCUMENTATION -
THE TRUTH WILL OUT -
RADİKAL ERMENİ UNSURLARCA GERÇEKLEŞTİRİLEN MEZALİMLER VE VANDALİZM -
PATRIOTISM PERVERTED -
MEN ARE LIKE THAT -
BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN BORU HATTININ YAŞANAN TARİHİ -
INTERNATIONAL SCHOLARS ON THE EVENTS OF 1915 -
FAKE PHOTOS AND THE ARMENIAN PROPAGANDA -
ERMENİ PROPAGANDASI VE SAHTE RESİMLER -
A Letter From Japan - Strategically Mum: The Silence of the Armenians -
Japonya'dan Bir Mektup - Stratejik Suskunluk: Ermenilerin Sessizliği -
Anastas Mikoyan: Confessions of an Armenian Bolshevik -
Sovyet Sonrası Ukrayna’da Devlet, Toplum ve Siyaset - Değişen Dinamikler, Dönüşen Kimlikler -
Ermeni Sorunuyla İlgili İngiliz Belgeleri (1912-1923) - British Documents on Armenian Question (1912-1923) -
Turkish-Russian Academics: A Historical Study on the Caucasus -
Gürcistan'daki Müslüman Topluluklar: Azınlık Hakları, Kimlik, Siyaset -
Armenian Diaspora: Diaspora, State and the Imagination of the Republic of Armenia -
ERMENİ SORUNU - TEMEL BİLGİ VE BELGELER (2. BASKI)
-
"TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI" BAŞLIKLI KONFERANS