BOSNA-HERSEK İÇİN EYLEM PLANI - 28 Aralık 2009
Paylaş :
PDF İndir :

12.04.2009


Yeni Balkan

2009 yılı Bosna-Hersek açısından kayıp bir yıl oldu. Sırbistan, Makedonya ve Karadağ vatandaşlarına tanınan Avrupa Birliği (AB) ülkelerine vizesiz giriş hakkı Bosna-Hersek’e tanınmadı. Reformlarda gerekli ilerleme görülmediğinden NATO’ya Üyelik Eylem Planı Bosna-Hersek’e sunulmadı. Ekim 2009’da başlayan Butmir görüşmeleri çıkmaza girdiği için, Bosna-Hersek’te ihtiyaç duyulan anayasa değişikliği gerçekleştirilemedi. 2010 bir seçim yılı olduğu için ise önümüzdeki aylarda ülkedeki milliyetçi retoriğin şiddetlenmesi bekleniyor.

Bosna-Hersek’i daha işlevsel bir devlete dönüştürmeyi amaçlayan ve Butmir görüşmelerine arabuluculuk eden Washington ile Brüksel, ülkede anayasa değişikliğinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda 2010 yılının ilk yarısı boyunca ısrarlı bir tutum sergileyeceklerini anons etti. Ancak Bosnalı Sırpların lideri Milorad Dodik’in uzlaşmaz ve gerginlik tırmandıran tavırları karşısında Batılılar adeta Bosna-Hersek’te bir çıkmaz içindedir. Dodik bir devlet olarak Bosna-Hersek’in güçlenmesine neden olacak bütün anayasa değişikliklerine baştan beri karşıydı. Brüksel’in vaat ettiği AB’ye üyelik havucu bile Sırp Cumhuriyeti’nde netice alamıyor. Tek başına başaramayacağını bile bile, Brüksel Bosna-Hersek diplomasisinde ABD’yi gölgede bırakmaya çalışıyor. Diğer taraftan, hangi konu olursa olsun, Sırp Cumhuriyeti’nin arkasında Rusya duruyor ve Batıya meydan okuyor. Bu yöndeki gelişmeleri ise Dodik, otoritesini daha fazla güçlendirmek doğrultusunda başarılı bir şekilde kullanıyor. İşin ilginç tarafı Dodik Bosnalı Hırvatlar arasında da gittikçe itibar görüyor. Federasyon içinde “Boşnakların gölgesinde” kaldıklarına ve kendilerini yeterince ifade edemediklerine inanan Bosnalı Hırvatlar, Hırvatlar için üçüncü bir entitenin oluşturulmasını öneren Dodik’e minnettarlık duyuyor.

Türkiye işte böyle bir ortamda Bosna-Hersek’teki siyasi tıkanıklığı gidermeye ve ülkenin ihtiyaç duyduğu reformları desteklemeye çabalıyor. Bosna-Hersek’teki sorunu tek başına halledebilecekleri yanılgısıyla hareket eden Batılılar, Butmir görüşmelerine katkı sağlayabilecek durumda olan Türkiye ve Rusya’yı arabulucular arasına davet etmemişti. Buna rağmen, Bosna-Hersek’in içinden geçmekte olduğu hassas sürecin karşısında seyirci kalmaya razı olmayan Türkiye, Bosna-Hersek’e yönelik bir diplomatik atağı başlattı. Ankara önce Belgrad ile Saraybosna’nın birbirine yakınlaştırılmasını amaçlayan adımlar attı. Bu kapsamda Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Sırbistan ve Bosna-Hersek meslektaşlarıyla ayda bir üçlü toplantı için bir araya gelme geleneğini başlattı. 12 Aralık 2009’da Hırvatistan’ı ziyaret eden Davutoğlu, Hırvatistan ve Bosna-Hersek meslektaşlarıyla da üçlü görüşme geleneğinin temellerini attı. Anlaşıldığı üzere, Türkiye Belgrad’ın Bosnalı Sırplar, Zagreb’in ise Bosnalı Hırvatlar üzerindeki nüfuzundan istifade etmek suretiyle, Bosna-Hersek’teki durumu istikrarlı kılmaya çalışıyor. Ankara bu yöndeki bölgesel yaklaşımı dışında, yerel düzeyde Bosna-Hersek’in kurucu halklarını barıştırmak ve uluslararası düzeyde BM, NATO ve AGİT gibi kurumlarda girişimlerde bulunmak suretiyle, Bosna-Hersek’e yardımcı olamaya çalışıyor.

Ne var ki Bosnalı Sırplar Türkiye’nin arabuluculuk çabalarından rahatsız oluyor. Belgrad Dodik’e daha yapıcı bir tavır sergilemesini önerse bile, Dodik muhtemelen bilinen tavrını sürdürmeye devam edecektir. O yüzden, belki de Ankara Bosna-Hersek’in üç kurucu etnik grubunu eşanlı olarak ortak bir dilde buluşturmaya çabalayacağına, Zagreb’le birlikte önce Boşnaklar ile Bosnalı Hırvatlar arasında var olan ve ciddi boyutlara tırmanmakta olan sorunların giderilmesine yatırım yapabilir. Boşnak-Hırvat uzlaşması sağlandıktan sonra, Bosnalı Sırpları da içerecek olan daha geniş bir uzlaşma ortamı için arabuluculuk faaliyetlerine devam edilebilir. Yine de Türkiye’nin Bosna-Hersek’teki işi kolay olmayacak. Çünkü 2010 Bosna-Hersek açısından seçim yılı olacağı için, ülkede etnik bazlı siyaset hız kazanacak, siyasiler etnik bölünmüşlükten siyasi prim yapmaya çalışacak. Siyasilerin kontrolü altında kalan medya kaynakları ise ülkedeki etnik nefret ortamını sürekli canlı tutacak. Bu yüzden tam bir başarı elde edilmek isteniyorsa, Bosna-Hersek diplomasisine bulaşan bütün dış aktörler eninde sonunda daha büyük bir dayanışma içinde hareket etmek zorunda kalacak. 




Henüz Yorum Yapılmamış.