AB DIŞ VE GÜVENLİK POLİTİKASININ TEST ALANI OLARAK BALKANLAR - 4 Ocak 2010
Paylaş :
PDF İndir :

12.04.2009


Yeni Balkan

4 Ocak 2010

Erhan Türbedar, TEPAV Dış Politika Analisti

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu eski üyesi Olly Rehn, Birliğin genel dış ve güvenlik politikasının 1990’larda Balkanlar’da yaşanan savaş ortamında doğduğunu söyledi. Batı Balkanlar’ın AB’nin dış politikası için bir test alanı olarak hizmet ettiğini belirten Rehn, bölgeden elde edilen tecrübeler sayesinde Brüksel’in dünyada barış ve istikrar arayışları için daha yetkin hale geldiğini ifade etti. Rehn’e göre, AB Balkanlar’da elde ettiği tecrübeleri, küresel düzeyde daha etkili bir dış politika izleyebilmek doğrultusunda kullanmalıdır.

Batı Avrupa ülkelerinde dış politika ve savunma alanında işbirliği ihtiyacı 20. yüzyılın ortalarında iyice hissedilir oldu. 1950’de Kuzey Kore’nin Güney Kore’yi işgal etmesi ve Stalin’in Orta Avrupa’daki maceraları, Batı Avrupa’nın savunma alanında da bütünleşmeye gitmesi gerektiği fikirlerini besledi. Ancak İngilizler başta olmak üzere, o sıralarda bazı Avrupa ülkeleri milli bağımsızlıklarından taviz vermeye hazır değildi. Böylece Avrupa Savunma Topluluğu ile Avrupa Siyasal Birliği girişimleri başarılı olamadı. Avrupalılar dış politika ve güvenlik politikası alanındaki işbirliği için Maastricht Antlaşması’nı beklemek zorunda kaldı. 1993 yılında yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması üç sütundan oluşan AB’yi yarattı. Söz konusu sütunların ikincisi, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası olmuştur.

1990’ların ilk yarısında Balkanlar’da yaşanan savaşlar, AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’na ilk ciddi meydan okuma oldu. Ne var ki o dönemde AB Balkanlar’da başarılı olamadı. Bunun temel sebebi, Birliğe üye ülkelerin kendi özel çıkarları yüzünden, bölgeye yönelik verimli bir ortak dış politikası izlenememiş olmasıdır. Bölgedeki savaşların faturasını suçsuz siviller hayatlarıyla öderken, bir şeyler yapıyor gibi görünmüş ise de, AB fazla bir şey yapamadı. Bu yüzden Balkanlar’daki krizin çözümü için Amerika Birleşik Devletleri’ne ihtiyaç duyuldu, bu durum ise AB’nin imajını zedeledi. Yine de, 1990’larda Balkanlar’da yaşanan savaşlardan, organize suçlardan ve buna benzer unsurlardan AB etkilendi, bunun neticesinde ise Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nın geliştirilmesine ilişkin girişimler ivme kazandı.

AB sadece Balkanlar’da yaşanan savaşlardan ders almadı. Bilindiği gibi, savaş sonrası dönemde Makedonya, Bosna-Hersek ve Kosova’da görev yapan uluslararası polis ve askeri misyonların birçoğunu değişik AB misyonları devraldı. Söz konusu misyonlar AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’na önemli bir tecrübe edinme alanını oluşturdu. Olly Rehn işte bu tecrübelere dayanarak, dünyanın değişik bölgelerindeki barış ve istikrar arayışlarına Brüksel’in önemli katkılar sağlayabileceğine inanıyor.

Bilindiği gibi, uzun bir belirsizlik döneminden sonra hayat bulan AB’nin Lizbon Antlaşması’yla da Brüksel küresel aktör olarak dünyaya sesini daha çok duyurabilmek için hazırlıklarını sürdürüyor. Ancak Olly Rehn’in dikkat çektiği gibi, AB’nin küresel bir aktör olarak güvenilirliliğini ispatlayabilmesi için, Birliğin ön bahçesi olan Batı Balkanlar’da bu sefer başarılı olmak zorundadır. Bu şekilde bir taraftan siyasi gücünü ortaya koyabilecek, diğer taraftan da 1990’larda Balkanlar’daki başarısızlıkları yüzünden zedelenen imajını düzeltebilme imkânına sahip olacaktır. Ancak Brüksel’in Batı Balkanlar’da halletmesi gereken işler kolay görünmüyor.

Hırvatistan ile Slovenya arasındaki sınır sorununa arabuluculuk ederek, Brüksel Hırvatistan’ın AB önündeki Sloven engeline önemli ölçüde son vermeyi başardı. Şimdi de Brüksel AB üyeliği için müzakerelere başlamaya çalışan Makedonya’nın önündeki Yunanistan engelini ortadan kaldırmak zorundadır. Makedonya ile Yunanistan’ın, aralarında var olan isim sorunu karşısında gelecekte bir uzlaşmaya varmalarını sağlamayı başarabilirse bile, Brüksel’in Kosova ve Bosna-Hersek’te mevcut olan sorunlarla tek başına başa çıkması oldukça zordur. 




Henüz Yorum Yapılmamış.