DOĞRUDAN TİCARET TÜZÜĞÜ - 29 Mart 2010
Paylaş :
PDF İndir :

12.04.2009


AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Fule’nin, kısa süre önce yürürlüğe giren Lizbon Anlaşması’nın beklemede olan önerileri omnibüs prosedürü temelinde Avrupa Parlamentosu’na (AP) sunma olanağı tanıyan maddesine göre KKTC hava ve deniz limanları üzerinden AB ile doğrudan ticaret yapılmasını öngören “Doğrudan Ticaret Tüzüğü”nü AP Uluslararası Ticaret Komitesi’ne sunması, gerek Kıbrıs Türk gerekse de Kıbrıs Rum tarafındaki gündeme bomba gibi düştü.
Tüzüğün işlerlik kazanabilmesi için önce Komite’de, arkasından AP’de, sonra da AB üyesi devlet başkanlarının oluşturduğu Konsey’de onaylanması gerekiyor.
Papadopulos, kendi döneminde Lüksemburg Uzlaşısı’na atıfta bulunmuş ve “Doğrudan Ticaret Tüzüğü”nün onaylanması prosedürünün dondurulması için (ortakların) rızasını sağlamayı başararak tüzüğün komiteye gönderilmesini önlemişti.
Tüzüğün, KKTC cumhurbaşkanlığı seçimleri yarışı başlamışken ve KKTC’nin varlığının devam ettirilmesi ilkesi ile egemenliğin paylaşılamayacağı savını yürüten cumhurbaşkanı adayı Eroğlu’nun, kendine en yakın takipçisi Talat’a neredeyse yüzde 14 gibi büyük bir fark attığı bir dönemde komiteye sunulması yanıltıcı olduğu kadar biraz da kafa karıştırıcı.
Lizbon Anlaşmasındaki nitelikli oylama yöntemi, ufak üyelerin Birliği kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasını engelliyor. Nitelikli oylamanın özelliği; Konsey’de bir kararın kabulü için üye ülke sayısının % 55’inin olumlu oyunu, yani 15 “evet” oyu ile birlikte bu 15 “evet”çi ülkenin toplam nüfusunun da AB nüfusunun % 65’den yani yaklaşık 325 milyondan fazla olmasını şart koşuyor olması.
Kıbrıs Rum Hükümeti’nin, sürecin sonunda Konseydeki nitelikli oylama nedeni ile, Fule’nin bu girişimini daha başlangıçta baltalamak ve durdurabilmek için her yolu deneyeceği kesin. Rumlar, “Doğrudan Ticaret Tüzüğü” ile ilgili hazırlanacak rapora olumsuz oy verilmesini veya Rum çıkarlarına karşı olan maddelerde değişiklik yapılmasını sağlamak amacıyla önce Komisyonda sonra da AP’de her olanağı kullanarak çirkin girişimlerde bulunmaktan hiç çekinmeyeceklerdir.
İlk atacakları adım, AB Hukuk Dairesi’nin görevli Rum ve Yunanlı hukukçuların baskısı ile 2004 yazında verdiği Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün “Uluslararası Hukuk’a uygun olmadığı” bilirkişi görüşünü masaya koyup, daha konu tartışmaya açılmadan reddedilmesini sağlamak yönünde olacak.
Birinci adım başarılı olmazsa, atacakları ikinci adım da aynen Mali Yardım Tüzüğünde olduğu gibi KKTC hava ve deniz limanları üzerinden AB ile doğrudan ticaret yapılmasını Rum tarafının iznine bağlamaya çalışmak olacak.
Aslında Fule’nin bu girişiminin perde arkasında Talat ile Hristofyas’ın sürdürdüğü görüşmelerin başarısız olduğu yatmakta.
AB kendi değerlendirmelerine göre, müzakerelerin bir çıkmaza doğru gittiğini ve Rumların da Kıbrıs konusunu öne sürerek Türkiye-AB ilişkilerini zehirlemekte olduklarını saptamış durumda.
Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün Konsey’de onaylanması, zincirleme reaksiyon gibi önce Türkiye’nin hava ve deniz limanlarının Rum bayraklı ticari taşıtlara açılmasını getirecek, bunun sonucunda da Rumların öncülüğü ile Gümrük Birliği bahane edilerek Türkiye-AB katılım müzakerelerinde dondurulan sekiz başlığın açılması gelecek.
Bir başka gerçek de, AB’nin 2004 yılından günümüze Kıbrıslı Türklerin nazarında kaybettikleri güveni, inancı ve itibarı Talat ile geri alamayacaklarının farkına varmış olması. Ayrıca, halkın büyük çoğunluğunun Eroğlu’nu benimsemesi nedeni ile bugünkü fiilî durumu biraz daha pekiştirip, Eroğlu ile ilişkileri geliştirerek KKTC halkını kazanmayı hedeflemesi. Zaten kafa karıştıran kısım da burası. Aynen ÖRP’nin, misyonunu tamamlayınca gözden çıkarılıp bir kenara atılması gibi.




Henüz Yorum Yapılmamış.