GERGİN TÜRKİYE – AB İLİŞKİLERİNDE ÇÖZÜM MODEL ORTAKLIK MI?
Paylaş :
PDF İndir :

29.03.2017


AB Haber (27 Mart 2017)

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkiler, son günlerde taraflarca da sıklıkla ifade edildiği gibi “sıkıntılı” bir dönemden geçiyor ancak Prof.Dr. Hasan Ünal’a göre her iki taraf da “üyelik” yerine “model ortaklık” düşünürse Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler rayına oturabilecek gibi görünüyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, neredeyse her gün Avrupa ülkelerine yönelik “faşist”, “Nazi” ve benzeri şekilde sert sözler ile Türkiye’ye yönelik “çifte standart uygulama” eleştirisini tekrarlıyor. Buna karşın AB ve ilgili Avrupa ülkeleri yönetimlerinden de Türkiye’ye “demokrasiden uzaklaşma”, “otoriterleşme” ve dolayısıyla da “AB’ye üyelik hakkını-şansını yitirme” tepkisi gösteriliyor.

Dış politika alanında uzmanlığı kapsamında Kıbrıs Sorunu gibi Türkiye ile AB arasında sorunlu başlıkları irdeleyen Prof.Dr. Hasan Ünal’a göre ilişkideki asıl sorun “üyelik” konusu. Ünal, Türkiye’nin istese de AB’ye üye olamayacağı görüşünde ve bunun yerine “model ortaklık” gibi isimlerle adlandırılacak başka bir ilişki kurulması görüşünde.

Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof.Dr. Ünal, Türkiye’nin yıllardır dış politika alanında kendine koyduğu hedeflerden birisi olan AB’ye üyelikteki sorunları, Amerika’nın Sesi’ne yorumladı.

Mevzu AB üyeliği olduğunda Türkiye’nin karşısına Kıbrıs Sorunu ve Ermeni soykırımı iddiası gibi başka konular getirildiğini söyleyen Ünal’a göre, diğer AB üyesi ve adayı ülkelere dönük olarak gündeme taşınmayan başka konular ile amaç süreci yavaşlatmak ve hatta imkansızlaştırmak. Ünal, bunun nedenini ise “nüfus”, “kültürel kimlik” ve “coğrafya” şeklinde üç temel gerekçeyle açıklıyor.

Türkiye’nin AB ile üyelik sürecini başlatan Ankara Antlaşması’nı 12 Eylül 1963 günü imzaladığını anımsatan Ünal, o gün Türkiye adına Dışişleri Bakanı olarak imza atan Feridun Cemal Erkin ve o dönemki Avrupa Komisyonu Başkanı Walter Hallstein’in konuşmalarını okumak gerektiğini vurguladı. Ünal, Alman siyasetçi Hallstein’in konuşmasına bakıldığında o günkü koşullarda Avrupa’nın neden Türkiye’nin üyeliğini istediğinin anlaşılabileceğini ifade etti.

Ünal’ın yaklaşımı itibariyle AB ile Türkiye’nin aşamayacağı ve dolayısıyla da üyeliğe engel teşkil edecek üç temel sorun özetle şöyle:

NÜFUS

“Türkiye, AB’nin hazmedebileceğinden çok fazla nüfusa sahip. 1963 yılında Ankara Antlaşması imzalandığında Türkiye nüfusu 30 milyon civarında idi. O zaman Almanya’nın nüfus büyüklüğü fazlaydı. Şimdi Almanya ile eş değer düzeyde. Bugünkü Türkiye, nüfusuna oranla AB içerisinde arzu edilmeyecek şekilde güç sahibi olabilecek. Mesela, AB komiserliklerini ve karar alma mekanizmasını Türkiye felç edebilir. Türkiye’nin, AB üyesi olması durumunda birkaç ülkeyi de yanına alması halinde AB mekanizmalarını nasıl yönlendireceği meselesi de Avrupa’yı rahatsız ediyor. Bu noktada, Cumhurbaşkanı’nın “3 değil 5 çocuk yapın, Avrupa’yı böyle dize getirirsiniz” sözleri de Avrupa’daki rahatsızlığı etkiliyor olabilir.”

COĞRAFYA

“Avrupa’nın çok ciddi güvenlik sorunları ve endişesi var. Bunun başında da göç meselesi var. Buna son yıllarda sığınmacılar meselesi eklendi. Türkiye fevkalade zor bir coğrafyada oturuyor. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya için ‘AB’deki iyilikleri de diğer coğrafyadaki kötülükleri de içerisinde barındıran karma’ diyebiliriz. AB, Türkiye’yi köprü olarak değil filtre, bariyer olarak görmek istiyor.”

KÜLTEREL KİMLİK

“AB’de köklü önyargılar var. Kültürel kimlik meselesi bazı kesimleri ciddi şekilde ürkütüyor. Bunun yanı sıra Avrupa’da İslamafobi ve aşırı sağcı yaklaşımları temsil eden siyasi partilere destek de artıyor. Örneğin, Avrupa’daki Türk nüfusu ile ABD’deki Türk nüfusu arasında farklılık olduğu da görülüyor. Avrupa, kendi topraklarında Türk nüfusa baktığında kültürel önyargılarını pekiştirecek özellikler görmeye başlıyor. ABD ise Türkiye’den gitmiş olan nüfus genellikle yüksek derecede eğitimli, başarılı ve hatta çoğunlukla da girişimci. Dolayısıyla ABD’de Türklere karşı Avrupa’daki gibi önyargıya pek rastlanmıyor. Avrupa’ya kim gitti, hangi kültürel tabakadan gitti meselesi ortaya çıkıyor.”

“AB’ye üye olmamız gerekiyor mu?”

AB ile Türkiye ilişkisindeki temel sorunlara bakıldığında üyelik sürecinde ısrar edilmemesi gerektiğini savunan Prof.Dr. Ünal; hem AB ve Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edebilecek hem de ilişkilerde üyelik sürecinden kaynaklı gerilimi düşürebilecek model bulunabileceği yaklaşımında.

Türkiye’nin ekonomik açıdan gelişmekte olan ülke statüsünde bulunduğunu ve nüfus artışında da yavaşlama olmadığını belirten Ünal, AB ile ekonomiye dayalı “model ortaklık” gibi çözümler üretilmesi gerektiğini dile getirdi. Ünal, Türkiye’nin, güncel siyasi tartışmalardan bağımsız şekilde “AB’ye üyelik için çırpınmaya değer mi?” sorusunu sorması gerektiğini söyledi.

Türkiye’deki iş dünyası tarafından AB ile nasıl ekonomik sistem kurulabileceğine ilişkin çalışmalar yapılması gerektiğini kaydeden Ünal, AB ile gerçek anlamda üyelik süreci tamamlanarak bütünleşme olamayacağı düşüncesinde.

“AB’nin Türkiye’nin demokrasisine katkısı yok”

Bu noktada, Türkiye’nin AB’ye üyeliğini sadece ekonomik gerekçelerle istemediğini ve bunun 1963 yılında Ankara Antlaşması imzalandığında olduğu gibi “demokratikleşme” hedefi için de istediği meselesi gündeme geliyor. “Peki Türkiye’nin demokrasisi ne olacak?” sorusunu yönelttiğimiz Ünal’a göre; Avrupa, yıllardır demokratikleşme için Türkiye’ye samimi şekilde yaklaşmadı.

Cumhuriyet’in kuruluşunda da Batı’yı dolayısıyla da AB ile birlikte olmayı hedefleyip hedeflemediğini sorduğumuz Ünal, Türkiye’nin Avrupa medeniyetinin de ayrılmaz parçası olduğunu söylüyor. Ünal, “Burada iki taraf da geriye doğru adımlar atıyor. AB tarafı, samimi ise siyasal İslam’ın büyümesine yardımcı olmamalıydı. Türkiye, bu medeniyet çizgisinde yalpalamalar yapıyor, 1952’den beri bunu görüyoruz. Mesela sürekli olarak laiklikten verilen tavizler. AB’nin Türkiye’nin demokrasisine katkısı yok. AB, yaptığı işler ve talepleriyle Türkiye’de demokrasiyi tahrip edecek sonuçlara neden oluyor. PKK’yı yeterince kınamıyor. AB’nin terör listesinde olmasına rağmen. Başka girişimleriyle de demokrasiyi olumsuz etkiliyor” dedi.

AB ile güçlü ilişkilerden yana olduğunu söyleyen Ünal, “İlişkilerimiz güçlü olsun ama sadece ekonomik ve ticari alanlarda. AB ile siyasi diyaloğa ihtiyacımız yok. AB, bizi neden eleştiriyor çünkü siz üye olmak istiyorsunuz ama yapmamanız gereken pek çok şey yapıyorsunuz. Kim haklı ama iki taraf da haklı. Mesela serbest dolaşım hakkı, Türkiye lehine en ufak adım atmıyorlar. Mesela Gürcistan girdi bu olabilir mi? Türkiye ilişkilerini özel statüye bağlamalı. Pasaport verilişinde ortaklaşa hareket edilmesi mümkün olur. Serbest ticaret kavramı ruhuna aykırı şekilde Türkiye’den Avrupa’ya seyahat etmek isteyenlere vize uygulanması yanlış” diye konuştu.

Nazi söylemi neye yol açıyor?

Ünal, Erdoğan’ın Nazi söylemi ile Almanya’nın özellikle rahatsız olduğunu kaydetti. Bunun Almanya ile ilişkileri olumsuz etkileyecek bir söylem olduğunu belirten Ünal, “Nazizm ithamının Almanya’daki herhangi bir hükümet ve hatta halk üzerinde çok olumsuz bir etki yapmaması mümkün değildir. Nazizm suçlaması, Almanya’nın 2.Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşadığı ve geliştirdiği demokrasi iddiasının yok sayılması demektir. Öte yandan Nazi yönetiminin doğrudan bir soykırım suçlusu olduğunu da hatırlayacak olursak, Alman Hükümeti’nin böyle bir ifade karşısında neden irkildiğini daha iyi anlayabiliriz” dedi.

Bulgaristan ile neden gerilim yaşanıyor?

Türkiye – Bulgaristan ilişkileri için geçmişte çok yoğun emek harcandığını anlatan Ünal, dostane ilişkiler çerçevesinde Bulgaristan’ın NATO üyeliğini destekleyen Türkiye’ye ciddi şekilde güven duyar hale gelmiş olduğunu dile getirdi.

Bugünkü gerilimi ise Bulgaristan’ın geçmişten beri taşıdığı “iç siyaset hassasiyeti” açıklayan Ünal, “Bulgaristan’da toplam nüfusun yüzde 10’undan fazlasının Türk kökenli olması, Türkiye ile Bulgaristan arasında uzunca bir sınır bulunması ve 1980’li yıllarda Bulgaristan’daki komünist yönetiminin Türk toplumuna uyguladığı asimilasyon politikalarının yarattığı acıların hala hafızalarda canlılığını koruması gibi sebeplerden dolayı Bulgaristan’daki yönetimler, Türkiye konusunda oldukça hassas. Bundan dolayı vaktiyle Türk hükümetleri, Bulgaristan’ı korkutacak, iç işlerine karışıyor izlenimi verecek hiçbir şey yapmamaya özen göstermişlerdi. Bulgaristan tarafı, bugünlerde verdiği tepkilerle Türkiye’nin kendi iç işlerine karıştığını iddia ediyor. Eğer bunlar doğruysa ve özenle geliştirilmiş olan ikili ilişkiler bozulursa ciddi kayıplara yol açacaktır” görüşünü de paylaştı.

Yıldız Yazıcıoğlu-Voa




Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten