AVUSTURYA'NIN İLHAKI'NIN 80. YILDÖNÜMÜ: AŞIRI-SAĞ YÜKSELİRKEN AVRUPA DEĞERLERİNİN ÇİĞNENMESİ - DAILY SABAH - 04.04.2018
Blog No : 2018 / 30
17.04.2018
7 dk okuma

Daily Sabah (4 Nisan 2018)

Teoman Ertuğrul Tulun*

 

Avusturya 12 Mart’ta, o dönemde Nazi rejimi tarafından yönetilen Almanya tarafından ilhak edilişinin 80 inci yıldönümünü kutlamıştır. Nazi Almanya’sının en üst lideri Adolf Hitler 1938 yılında, 200,000 askerinin, SS ve polis görevlilerinin anayurdu Avusturya’yı işgal etmesini emretmiş, takiben Avusturya’nın ilhakını (anchluss) ilan etmiştir.

Bu yıldönümü anma törenleri uluslararası basında haklı olarak Avusturya’nın Nazi geçmişini ve son seçimlerde aşırı-sağ Avusturya Özgürlük Partisi’nin (AÖP) dikkat çekici biçimde yükselişini hatırlatacak şekilde nakledilmiştir. AÖP’nin 1950’ lerde eski Naziler tarafından kurulduğu bilinmektedir.

2000 yılındaki genel seçimde AÖP oyların yüzde 27’ sini kazandığında ve hükümette merkez-sağ Avusturya Halk Partisi (AHP) ile birlikte yer aldığında, Avrupa’da ve ötesindeki hükümetler dehşet içinde ve öfke ile tepki vermişler, AB diplomatik yaptırımlar uygulamıştır.

Avrupa Parlamentosu yeni hükümet Avrupa ilkelerini ihlal ederse Avusturya’nın üyeliğinin askıya alınması gerektiğini belirtmiş, İsrail büyükelçisini geri çekmiştir. The New York Times gibi önemli haber kaynakları da kınamalarını ifade etmişlerdir. The New York Times Clinton yönetimine büyükelçisini geri çekmesi tavsiyesinde bulunmuştur. Bütün bu uluslararası suçlamalara ve baskıya rağmen, AHP-AÖP koalisyonu beş yıl boyunca bu dışlanmış konumunu sıkıntılı bir şekilde sürdürmüş ve 2005’ te dağılmıştır.

Bu ilk koalisyondan on yedi yıl sonra, son Avusturya genel seçiminde, AHP ile AÖP birbirleriyle daha göçmen-karşıtı ve Müslüman-karşıtı olmakta rekabet ettikleri bir kampanyadan sonra oyların sırasıyla yüzde 32’ si ve yüzde 26’ sını kazanarak galipler olarak ortaya çıkmışlardır. İkisi de kampanyalarında o kadar çok başarılı olmuşlardır ki, şimdi koalisyon ortakları olarak iktidardadırlar.

Birçok geçmiş ve mevcut akademik çalışma Avusturya toplumundaki bir eğilime işaret etmektedir: Nazi döneminin suçlarının ve Yahudi Soykırımı dehşetinin bütün kabahatlerini "kötü kardeş" Almanya’ya yüklemek.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra, Avusturya nüfusunun kayda değer bir bölümü, kendilerini fazlasıyla "Alman-Avusturyalılar" olarak kabul ettiklerini gösteren bariz olgulara rağmen, Nazi Almanya’sının yayılmacı politikalarının ilk kurbanları olduklarını başarılı bir şekilde iddia etmiş, bilinçli şekilde Nazi Almanya’sı ile en ufak bağlantıdan uzak durmuştur.

Kaldı ki, Avusturya’nın 12 Mart 1938’de Nazi Almanya tarafından ilhakı, Avusturya nüfusunun büyük bir bölümünün coşkulu kutlamaları eşliğinde gerçekleşmiştir. Belirli akademik kaynakların bu hususta belirttiklerine göre, Alman birlikleri Mart 1938’de Avusturya’ya girdiklerinde o kadar coşkulu tezahürat ile karşılaşmışlardır ki, anlaşıldığı kadarıyla bu duruma Hitler bile şaşırmıştır.

Birkaç hafta sonra Avusturyalıların ilhakı desteklemelerini talep eden bir plebisit düzenlenmiş ve bu plebisit neredeyse oybirliği şeklinde kabul oyu ile sonuçlanmıştır (yüzde 99.73).

Bu örnekler, bana göre, Avusturya’nın Nazi Almanya’nın saldırganlığının ilk kurbanı olduğu ve Nazi rejimi tarafından gerçekleştirilen mezalimlerde suç payının bulunmadığı iddialarını sadece itibarsızlaştırmakla kalmamakta,  bir bakıma bütünüyle geçersiz kılmaktadır.  

Bu mağduriyet teorisi Avusturya toplumunun bazı kesimleri için geçerli olabilir. Ancak, tarihi kanıtlar göz önüne alınırsa, bu konuda genelleme yapmak ve Nazi rejimi tarafından gerçekleştirilen mezalimler bakımından Avusturya toplumunun tümüyle masum olduğunu söylemek çok zor görünmektedir.

Akademik çalışmalara dayanılarak yukarıda belirtilen hususlar, birkaç gün önce Viyana’da Hitler’in ilhakı ilan etmek için yüz binlerce kişiden oluşan kalabalığa hitap etmiş olduğu eski imparatorluk sarayındaki bir tören sırasında Avusturya Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen tarafından doğrulanmıştır.

Haber bültenlerinde yer alan bilgilere göre, Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen konuşmasında Avusturyalıların demokrasiye yönelik tehditlere karşı uyanık olmalarını istemiş ve "Avusturya kendisini Nasyonel Sosyalizmin [Nazizm] ilk kurbanı olarak görmeye alışıktır. Bu husus direnişte savaşmış olan herkes için kesinlikle geçerlidir ki onlara yeterince teşekkür edemeyiz ve onlar her zaman olağanüstü örnekler olacaklardır… Ancak Mart 1938’ de büyük kalabalıklar halinde Kahramanlar Meydanı’nda kutlama yapanlar kurban değillerdi. Komşuları soyulurken, kovulurken ve öldürülürken seyredip, bunlara dâhil olanlar kurban değillerdi" şeklinde konuşmuştur.  

Avusturya Cumhurbaşkanı, ayrıca, "Avusturya’nın sadece bir kurban değil aynı zamanda bir suçlu olduğunun farkına vardık" demiştir.

Avusturya Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri, benim ileri sürdüğüm şu hususları açıkça kanıtlamaktadır: Avusturya Nazi rejimi tarafından gerçekleştirilen mezalimlerde suç payına sahiptir. Birçok Avusturyalının 1938’de meydanlara çıkıp Almanya’nın Nazi rejimini desteklemesine neden olan rahatsız edici zihniyet, her ne kadar "modernize" bir şekilde olsa da, bugün de devam etmektedir, Bugün Avusturya seçmenlerinin yüzde 25’ inden fazlası eski Naziler tarafından kurulmuş olan aşırı-sağ AÖP’yü desteklemektedir.

Almanya’da AÖP’ nün kardeşi Almanya için Alternatif partisi (AfD) son genel seçimde oyların yüzde 13’ ünü alarak üçüncü sıraya ulaşmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Almanya parlamentosuna girmeyi başaran ilk aşırı-sağ parti olmuştur.  Bu partilere oy vermeyi düşünebilecek kararsız seçmenler de dikkate alınırsa, AÖP’nün ve AfD’nin oy oranları bu ülkelerdeki seçmenlerin üçte birine rahatlıkla ulaşabilir.

AB yıllar boyunca diğer ülkelere Avrupa Değerlerinin önemini hatırlatmıştır. AB resmi sitesinde bu değerler, "kapsayıcılık, hoşgörü, adalet, dayanışma ve ayrımcılık yapmamanın egemen olduğu bir toplum yapısının tüm üye ülkeler için geçerli olması" şeklinde tanımlamakta ve "bu değerler Avrupa yaşam biçiminin ayrılmaz parçası"  olarak nitelendirilmektedir.

Eğer bu Avrupa değerleri Avrupa yaşam biçiminin ayrılmaz parçası ise, AB’nin ve Avrupa Parlamentosu gibi AB kuruluşlarının, üye ülkelerinin kendi toplumlarında kapsayıcı olma, hoşgörü ve özellikle ayrımcılık yapmama değerlerini ne ölçüde uyguladıklarının sorgulanması işlemlerini hemen harekete geçirmesi gerekir.

Bunu başaramayan AB, bunun yerine, kendi üyelerinin ihmal ettiği Avrupa değerleri konusunda başka ülkelere patronluk taslamaktadır. Bir Guardian başyazısının başlığında haklı olarak belirtildiği gibi,  AB üyesi olsalar da olmasalar da bütün Avrupa ülkeleri bugünlerde "yeni kisve altında eski bir tehdit" ile karşı karşıyadır.

*Avrasya İncelemeleri Merkezi’nde (AVİM) Analist

**Fotoğraf: http://www.france24.com

Bu yazı ilk olarak Daily Sabah’ta İngilizce yayınlamıştır. Yazının orijinali için tıklayınız: http://avim.org.tr/Blog/80TH-ANNIVERSARY-OF-ANSCHLUSS-EUROPEAN-VALUES-BEING-TRAMPLED-AS-FAR-RIGHT-RISES-DAILY-SABAH-04-04-2018


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.