ALMAN PARLAMENTOSU TÜRKİYE’Yİ SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMIYLA SUÇLAMAYA HAZIRLANIYOR (3) - MİLLİYET
Blog No : 2016 / 24
02.06.2016
11 dk okuma

Milliyet, 24.05.2016

Almanya’ya yakışan ortak komisyona katkı

 

Federal Meclis’in Türkiye’yi suçlayan bir karar alması uluslararası hukuka, AİHM içtihadına ve Alman Anayasası’na aykırıdır. Almanya’ya yakışan Türk-Ermeni çatışmasının tüm yönlerinin kurulacak ortak tarih komisyonu vasıtasıyla nesnel biçimde ortaya çıkarılmasına katkıda bulunmaktır...

 

MARTIN LUTHER: GÜÇLÜ OLSAM HER GÜN BİN TÜRK ÖLDÜRÜRDÜM

Bir Alman papazı olan ve Hristiyanlıkta reform hareketini başlatıp Protestan mezhebini kuran Martin Luther, hoşgörülü din anlayışının savunucusu ve akla öncelik veren aydınlanma çağına geçişin öncülerindendir. Ne var ki, bu din adamının Türkler hakkında sarf ettiği şu korkunç sözler tam bir nefret söylemidir: “Eğer Samson gibi güçlü olsaydım, çaresini bulur her gün bin Türk öldürürdüm bu da yılda 350.000 Türk ederdi. Türkler, Tanrı’nın öfkeli kırbacı, yakıp yıkan şeytanın uşağıdır. Türk’ün tanrısı olan şeytanı yenmeden, Türk’ü yenmek kolay olmayacaktır. Bir Türk’ü öldüren vicdan azabı duymamalı, tersine, Hıristiyanlığın düşmanını yok ettiği için vicdanı rahatlamalıdır. Türkleri öldürenler azizlik mertebesine yükseltilmelidir.” (New World Encyclopedia On War Against the Turks, 1529)

Şimdi, düşünün bir kere… Asırlardır bu nefret tohumlarından üreyen nefret zehriyle beslenen zihinlerin Türklere karşı önyargısız olmaları beklenebilir mi? Protestanların en büyük çatı örgütü olan Alman Protestan Kilisesi’nin daha 2004 yılında, Türkiye’nin AB üyeliğinin önlenmesi için Ermeni soykırımını kabul etmesinin bir şart olarak ileri sürülmesi gerektiğini önermesinin bu önyargıdan kaynaklanmadığı söylenebilir mi? Hemen belirtelim ki Hıristiyan Demokrat Partiler’de (CDU/CSU), Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine karşıdırlar ve onlar da Ermeni soykırımı iddiasını Türkiye’nin AB yolunu tıkamak için kullanmışlardır.

 

TÜRKİYE’YE AB YOLUNUN İLELEBET KAPATILMASI

2005 yılından önce Federal Meclis birçok kereler Ermeni soykırımının tanınması yolunda girişimlere muhatap olmuş, fakat Dışişleri Bakanlığı, 2004 yılına kadar bu tür girişimlere yeşil ışık yakmamıştır. Meclis’e sunulan “Almanya’nın, Türkiye-AB müzakereleri çerçevesinde Ermeni soykırımı meselesini gündeme getirip getirmeyeceği” konusundaki soru önergelerine, Dışişleri Bakanlığı tarafından, “Geçmişin ele alınması, ilk önce Türkiye ile Ermenistan arasında ele alınması gereken bir konudur… Federal Hükümet 1915 ve 1917 arasındaki üzücü olayların ele alınmasına hizmet eden tüm inisiyatifleri uygun görmektedir. Bu araştırmaların sonuçlarının yorumu tarihçi ve hukukçular tarafından yapılmalıdır. Fakat, yaraların açılmalarının yerine, iyileştirilmelerinin gerekliliğine dikkat edilmelidir” şeklinde cevap verilmiş ve önergeler hakkında bir işlem yapılmamıştır.

Ancak, 17 Aralık 2004’te AB Devlet ve Hükümet Başkanlarının Brüksel zirvesinde Türkiye ile katılım müzakerelerine başlanması kararının alınması üzerine, Alman Hükümeti’nin tutumu değişmiş ve Federal Meclis 16 Haziran 2005’te “1915 Ermeni Sürgün ve Katliamın Hatırlanması ve Anılması” başlıklı kararı kabul etmiştir. Bu kararda, Osmanlı Devleti’nin Ermeni uyruklarını toplu kıyımla imha ettiği vurgulanıyor, fakat soykırımla suçlanması doğrudan değil şu ifadelerle dolaylı olarak yapılıyordu: “Birçok, bağımsız tarihçi, parlamento, ve uluslararası kuruluş [1915] olayları[nı] soykırım olarak tanımışlardır.”

Yukarıda belirttiğimiz hususlar, Almanya’nın Türkiye’ye sözde Ermeni soykırımını dayatmasının bir nedeninin de, ülkemizin AB’ye katılmasını engellemek olduğunu ortaya koymaktadır.

 

ERMENİ SORUNU TÜRKLERİN MİLLİ ŞUURUNU ÖRSELEMEK VE ASİMİLASYONLARINI KOLAYLAŞTIRMAK İÇİN DE KULLANILIYOR

Almanya’da en büyük azınlığı oluşturan Türklerin homojen milli bir grup olarak varlıklarını muhafaza etmeleri, siyaseti etkileyecek güçlü bir etnik çıkar grubuna dönüşebilecekleri endişesiyle Alman siyasetçileri rahatsız etmektedir. Alman makamlarına göre, milli şuur ve İslam’dan oluşan Türk kimliğinde, güçlü milli şuur unsuru örselenip etkisiz hale getirilmeden, Türklerin Müslüman Almanlar olarak topluma entegre/assimile edilmeleri mümkün olmayacaktır. Türklerin, Alman toplumuna entegre/assimile olmalarını engelleyen faktör dinden fazla milli şuurdur. Bu nedenle bu milliyetçi damar kırılmalıdır. Bunun için de, Ermeni tezleri Alman eğitim sistemi ve medya vasıtasıyla “dikte” edilerek Türk toplumunda utanç duygusu yaratılmalı, Türklük onurları kırılmalı ve dini kimlikleri öne çıkartılarak onların Euro- İslam projesi ekseninde merkezi toplumla uyum içinde yaşayacak “Müslüman Almanlara” dönüştürülmesi sağlanmalıdır.

Bugün Almanya’da bu politikanın uygulandığı görülmektedir. Türk toplumu tarafından kurulmuş STK’ların ve Takademisyenlerin Ermeni iddialarını yalanlama faaliyetleri Almanya çapında sabote edilmekte, 1915 olayları konusunda Türk dernekleri tarafından düzenlenen konferanslar basında ve sosyal medyada aşırı sağcı Türklerin soykırım inkârcılığı yaptığını iddia eden karşıt kampanyalara yol açmakta, Ermeni tezine karşı çıkmak sapkın bir davranış olarak nitelenmekte, Türk tezini savunan kitapların Almanya’da bastırılması mümkün olmamakta, Ermeni iddialarını kabul etmeden yerel veya federal düzeyde milletvekilliği aday adayı olmak mümkün olmamakta, Ermeni iddialarını reddeden Türk kökenli milletvekilleri Hakkı Keskin olayında olduğu gibi devre dışı bırakılmaktadır.

 

SONUÇ

1. Federal Almanya tarafından 24 Kasım 1954’te kabul edilen “Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”, uluslararası alanda “juscojens” (buyruk kural) niteliğine sahiptir, yani devletlerin hiçbir eylemi bu sözleşme hükümlerine aykırı olamaz. Diğer taraftan, Almanya Anayasası’nın “Uluslararası Hukukun Üstünlüğü” başlıklı 25. maddesi gereğince,bu sözleşme hem Alman hukukunun ayrılmaz bir parçasıdır, hem de diğer yasalara nazaran üstün bir statüye sahiptir. Bu sözleşme hükümleri uyarınca, soykırıma ilişkin bir suç iddiası konusunda ulusal parlamentoların karar almaları veya yasa çıkarmaları hukuk dışıdır ve geçersizdir. Bu itibarla, Federal Meclis 2 Haziran’da Türkiye’yi soykırımla suçlayan bir karar alırsa, bu hiçbir geçerliliği ve hukuki değeri olmayan bir iftiradan ibaret kalacak, ayni zamanda Almanya, kendi iç hukukunu ve uluslararası hukuku ihlâl etmiş olacaktır.

2. Federal Meclis’in 2 Haziran’da 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlayan bir karar geçirmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına da aykırıdır. Nitekim, Perinçek davasında AİHM, Ermeni soykırım iddiası konusunda uluslararası alanda fikir birliği (consensus) bulunduğu reddetmiş ve konunun tartışmalı olduğunu, yani diğer görüşlerin de Ermeni anlatısı kadar geçerli olduğunu vurgulamıştır.

3. Kimsenin adil bir mahkeme kararı olmadan suçlanamayacağı Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nin 11. Maddesinde yer almıştır. Keza, soykırım fiili, sadece Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’nde öngörülen yetkili mahkemeler tarafından saptanabilir. Bugüne kadar, yetkili bir uluslararası mahkeme kararı olmadan hiçbir zanlı soykırımla veya onun kadar ağır bir suç olan insanlığa karşı suçla suçlanmamıştır.

4. AİHM tarafından saptandığı üzere, 1915 olayları tartışmalıdır ve tek taraflı Ermeni anlatımı geçerli değildir. Bu durumda en akılcı hareket tarzı, 13 Nisan 2005 tarihinde TBMM tarafından açıklanan deklarasyonda önerildiği şekilde, Türkiye ile Ermenistan kendi bilim adamlarından oluşacak bir Ortak Tarih Komisyonu (OTK) kurmak suretiyle 1915-1918 dönemi tarihini seçici olmayan tarafsız bir şekilde gün ışığına çıkarmalıdırlar.

5. Almanya’nın OTK önerisine destek verecek yerde, Federal Meclisten asılsız Ermeni iddialarına destek veren kararlar geçirme girişimleri, Türkiye ve Ermenistan arasında olumlu ilişkiler kurulmasına hiçbir katkı yapmadığı gibi, tarihi siyasallaştırarak taraflar arasında husumeti artırmakta ve güven ortamını daha da bozmaktadır.  

6. Türkler önce onlarca yıl işçi olarak çalışarak Almanya’nın ekonomik kalkınmasına hizmet etmiş, sonra da bir bölümü ikinci vatanları olarak benimsedikleri bu ülkede kalmışlardır. Halen Almanya’da yaşayan değişik profildeki üç milyona yakın Türk, işçi, işveren, mühendis, mimar, bürokrat akademisyen ve sanatçı olarak Almanya’nın sosyo-ekonomik yaşamına kayda değer bir katkıda bulunmaktadırlar. Almanya’nın, 1915 olayları konusunda taraf tutmayan “nötr” bir tutum izleme yerine, sadece Ermeni görüşlerini yansıtan tek yanlı bir tutum izlemesi, Türkleri ve Türk asıllı Alman vatandaşlarını rencide etmektedir. Bu tutum, aynı zamanda Türkiye ile Almanya arasındaki ortak çıkarlara ve ittifak ilişkilerine de ciddi zararlar vermektedir.

7. Federal Meclis’e sunulan tasarılarda, Ermeni iddialarının sonraki nesillere aktarılması amacıyla ders kitaplarına dercedilmesi önerilmektedir. Bu son derece tehlikeli ve gelecek nesilleri önyargı, nefret ve intikam duygularıyla zehirleyecek öneriden mutlak surette vazgeçilmelidir.

8. Federal Meclis’ten soykırım kararının çıkması, Almanya’daki koyu “İslamo-fobi” atmosferinde Türk düşmanlığını körükleyecek ve Türkler için Almanya’da yaşam çok daha riskli bir hale gelecektir. Böyle bir karar, Möll ve Solingen’de ateşe verilen evlerde Türklerin diri diri yakılmasına yol açan hasta zihniyeti hortlatır ve bu cinayetleri işleyenlerin ellerine gerekçe verir. Neo-Nazi hücresinde 88 kişilik bir ölüm listesi bulunduğu anımsanacaktır.

9. Sonuç olarak, AİHM’nin uluslararası alanda üzerinde fikir birliği olamayan bir konu olarak değerlendirdiği 1915 olaylarının, Federal Meclis tarafından siyasi amaçlarla soykırım olarak tanımlanması ve tartışmalı bir tarihi sorunun hangi yanının doğru olduğuna yasama organı tarafından karar verilmesi, keyfi ve adaletsiz olmaktan da öteye, Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi hükümlerini, AİHM içtihadını, Alman Anayasası’nı ve hukukun evrensel ilkelerini ihlal eden bir uygulama olacaktır. 

Bu durumda Almanya için en isabetli ve etik yaklaşım, tarafsız bir tutum benimseyerek, Ermenistan ve diyasporayı Türkiye ile diyaloğa ve Osmanlı devleti ile Ermeniler arasındaki çatışmanın tüm yönlerinin nesnel biçimde ortaya çıkarılmasına yardımcı olacak ortak akademik çalışmalar yapılmasına, yani OTK kurulmasına teşvik etmek olmalıdır.

 

* Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/almanya-ya-yakisan-ortak/gundem/ydetay/2250444/default.htm


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.