AB-BATI BALKANLAR ZİRVESİ
Blog No : 2010 / 77
13.06.2010
4 dk okuma

 

2 Haziran 2010’da Saraybosna’da AB-Batı Balkanlar Zirvesi düzenlendi. Zirvede reformlara devam etmeleri için Batı Balkan ülkelerine çağırı yapılarak, geleceklerinin AB’nde olduğu belirtildi. Batı Balkan ülkeleri AB üyesi olabilme yolunda kararlı adımlar atmaya ve ortak duruş içinde bulunmaya hazır olduklarını göstermeye başardı. Ancak AB liderlerinin, bölge ülkelerinin Birliğe katılımı konusunda uzun süredir yeterince ortak bir duruş sergileyemediği söylenebilir. 1990’ların başlarından beri AB’nin Batı Balkanlar’da siyasi, askeri ve ekonomik etkinliği olmuştur. Bölgede uzun süren savaşlar döneminin ardından ise, AB Batı Balkanlar’ı kanunların işlediği, demokrasi anlayışının kökleştiği, insan haklarının garanti edildiği ve piyasa ekonomisinin geçerli olduğu istikrarlı bir bölgeye dönüştürme yönünde adımlar atmaya başladı.

Bu yöndeki dönüşümü teşvik etmek için 2000 yılından beri Brüksel, Batı Balkanlar’ın geleceğinin AB içinde olduğuna dair mesajları tekrarlayıp duruyor. Haziran 2003’teki Selanik Zirvesi’nde ise, şartlar yerine getirildikçe Batı Balkan ülkelerinin AB üyeliğine kabul edileceği somut bir şekilde belirtildi. İşler yoluna gidiyor derken, 2000’li yılların ikinci yarısında AB “Birliğin özünün” ve “Birliğin geleceğinin” sorgulandığı bir sürece girdi. Daha sonra 2008 yılında baş gösteren küresel ekonomik kriz de Brüksel’in Batı Balkanlar’a ilişkin yönelik genişleme sürecini ağırdan çalıştırmasına neden oldu.

Neticede, 2000’li yılların ikinci yarısından sonra AB bir taraftan Batı Balkanlar’daki reform süreçlerini yakından izlemeye devam etti, öbür taraftan ise yeni genişleme dalgasına yönelik artan kuşkuculuk yüzünden, bölgede söz konusu reformların hızlı ilerlememesini temenni etti. Hâlâ Batı Balkan ülkelerinde, AB’nin günün birinde kendilerine yönelik politikasını değiştirebileceğinden ve verdiği taahhütleri yerine getirmeyeceğinden endişe edenler bulunuyor. Bu endişelerin canlı kalıyor olmasının nedeni ise, AB liderlerinin Batı Balkanlar’ın geleceğine ilişkin ortak bir tutum sergileyemiyor olmasıdır. Örneğin Avrupa’nın bazı başkentlerinde, Hırvatistan’ın AB’ne alınmasından sonra, genişleme sürecinin bekletmeye alınacağına dair söylentileri duymak mümkündür. Nitekim Saraybosna’daki AB-Batı Balkanlar Zirvesi’nde, bölgenin geri kalan ülkelerinin yaklaşık hangi tarihlerde Birliğe üye olabilecekleri, hatta ne zaman müzakerelere başlayabilecekleri konusunda bile herhangi bir şey söylenmedi. Bu açıdan bakıldığında, Haziran 2010’da Saraybosna’daki zirvede bölgeye ilişkin verilen mesajların, Haziran 2003’te Selanik Zirvesi’nde verilen mesajlardan pek öteye geçemediği söylenebilir. Saraybosna zirvesini Selanik zirvesinden farklı kılan tek şey, Birliğe üyelik koşularının daha da zorlaştırıldığına dair sinyallerin verilmiş olmasıdır. Saraybosna zirvesinin sonunda kabul edilen ortak bildiride, Batı Balkanlar’da en büyük sorunun hukukun üstünlüğü olduğunun altı çiziliyor. Hukukun üstünlüğünün bu şekilde altının çiziliyor olmasına sebebiyet veren Bulgaristan ve Romanya olduğu söylenebilir. Bulgaristan ve Romanya reformlarını tamamlamadan AB tam üyesi oldu.

Özellikle adli reformlar, organize suçlara karşı mücadele ve idari kapasitelerin geliştirilmesi gibi alanlarda yeterince başarı sağlayamamışlardı. Bulgaristan ve Romanya bu konuda günümüzde bile sıkıntılar yaşıyor. İşte bu iki Balkan ülkesinden ders alan Brüksel’in, hukukun üstünlüğü konusunda Batı Balkan ülkelerine karşı daha az toleranslı davranması bekleniyor. AB’nin Balkan ülkelerine yönelik politikasının arkasında duran temel itici gücün, güvenlik endişeleri olduğu söylenebilir. AB’nin kendi güvenlik endişeleri yüzünden eninde sonunda bütün Batı Balkan ülkelerini üyeliğe kabul edeceği söylenebilir. Nitekim Balkanlar güvenli olmadan, AB de güvende olamayacaktır.

Batı Balkanlar’da bölgesel çatışmalar ihtimali azaldıysa da, tamamen ortadan kalkmamıştır. Çünkü bölgede sorunlar çözülmüş değil, AB’ye üyelik perspektifi sayesinde dondurulmuştur. Batı Balkanlar AB dışında bırakılırsa, bölgedeki sorunlar yeniden alevlenebilir, AB’nin güvenliği ise bundan yakından etkilenir. Brüksel’in büyük harcamalarla Batı Balkanlar’da güvenliği sağlayacağına, bu ülkeleri AB üyeliğine alması daha mantıklı olacaktır.


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.