KOMŞU DEVLETLERLE “SIFIR SORUN” POLİTİKASI VE YUNANİSTAN
Blog No : 2010 / 73
31.05.2010
33 dk okuma

Türkiye’nin Komşuları Türkiye, sınırdaş komşu devlet sayısı yüksek olan Devletler arasında yer almaktadır. Gürcistan, Ermenistan, Nahcivan (Azerbaycan), İran, Irak, Suriye, Yunanistan ve Bulgaristan Türkiye’nin sınırdaş komşularıdır. Aramızda şimdi ortak sınır kalmamış olmasına rağmen, Rusya da tarihsel olarak Türkiye için bir komşu ülkedir. Keza, dış ilişkilerimizin seyri içinde Romanya Türkiye’nin komşusu olarak telâkki edilegelmiştir. Akdeniz yoluyla KKTC ve “Güney Kıbrıs Rum Devleti” de Türkiye’nin komşularıdır. Komşularla Sıfır Sorun Hedefi Türkiye Cumhuriyeti, coğrafyanın ve tarihin uluslararası ilişkiler bakımından kendisine bahşettiği merkezî ve stratejik konumun ve köprü rolünün icaplarını yerine getirebilmek için, başta komşularıyla olmak üzere, uluslararası toplumun bireyleriyle barışık halde bulunmanın zorunlu olduğunu kuruluşundan itibaren idrak etmiş bir Devlet’tir. Milletimizin kurtarıcısı ve Devletimizin kurcusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” vecizesini dış politikası için bir düstur olarak alması da bu idrakin ifadesidir. Hükûmetimizin “komşu ülkelerle sıfır sorun” anlayışına dayanan bir dış politika uygulamak istemesini, temelde, Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” düşüncesinin ruhuna ve dış politikamızın geleneklerine uygun bulmaktayız. Bununla beraber, “komşularla sıfır sorun” yaklaşımının, her bir komşumuzla olan sorunlarımızın mahiyetlerine, ortaya çıkış sebep ve saiklerine, ilgili komşu ülkenin Türkiye’ye yönelik açığa vurulmuş niyet ve tasavvurlarına, ilişkilerimizde edinilen tarihî tecrübelere uygun düşen farklılıklarla ve ihtiyat paylarıyla uygulanmasında, hem Türkiye’nin attığı adımların karşılıksız kalması halinde hüsran duygusuna kapılmamamız, hem de bu yaklaşımın şimdi veya gelecekte Türkiye’nin hayatî çıkarlarının sıfırla çarpılmasına yol açacak bir netice vermesinin önlenmesi bakımından fayda görmekteyiz. Sorunların Genel Sebepleri Devletler arasındaki sorunların ya tarihî sebepleri vardır veya sorunlar, ilişkilerin seyri içinde yaşanan olaylarda, çoğu zaman sırf bu olayları ilgilendiren şekildeki karşılıklı menfaat çatışmalarının neticesi olarak ortaya çıkarlar. İkinci türdeki sorunlara karşılıklı çıkarları koruyacak kalıcı çözüm şekilleri bulunması nispeten kolaydır. Tarihî sebeplerden kaynaklanan sorunlar ise uzun süre devam ederler. Tarihî sebeplerin ortadan kalkması mümkün olamayacağı veya tarihten kaynaklanan peşin hükümlerin yerini makûl düşüncelerin alması kısa zamanda gerçekleşemeyeceği için, bu tür sorunların halli zaman alıcı olur. Bazı hallerde de “çözümsüzlük başlı başına bir çözüm” olarak ortaya çıkar. Status quo’nun korunması bir amaç haline gelir. Bu nitelikteki sorunlarla yüklü ilişkilere sahip ülkeler arasında “rekabet, gerginlik ve çatışma” kendini kural olarak gösterir. “Dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği” ise istisna olarak tecelli eder. Tecelli etse bile devamlılık göstermez. Türkiye – Yunanistan Arasındaki Sorunların Sebepleri Türkiye ve Yunanistan arasında bugün mevcut olan sorunların, tarihten gelen sebep ve saiklerle ortaya çıkmış bulunan ve Türklere yönelik 11 kalem hedeften oluşan “megali idea” tarafından şekillenen Yunan politikalarının eseri olduğu bir gerçektir. İstanbul’un Türkler tarafından fethi ve Bizans Devleti’nin bu suretle ortadan kalkışı, Elenlerde “büyük ülküler” anlamına gelen “megali idea’nın” doğmasına sebep olmuştur. Hayalciliğin eseri olan bu ülkü, eski Bizans’ın ihyasını amaçlamaktadır ve maceracı bir karakterle beslenegelmiştir. Bu ülkü 1829 yılında uluslararası camiaya bağımsız bir devlet olarak katılmasından sonra Yunanistan için bir dış siyaset ideolojisi halini almıştır. Beş asır boyunca Osmanlı Devleti’nin çatısı altında yaşayan Elenler kendi millî devletlerini kurduktan sonra “megali idea’nın” gösterdiği yönde Osmanlı Devlet’inin aleyhine “irredentist” bir siyaset izlemeğe koyulmuşlardır. Avrupa’nın o devirlerdeki büyük devletleri İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlı Devleti’ne karşı bir politika takip ettikleri için Yunanistan bu Devletlerden destek görmüştür. Bu sayede de Yunanistan bağımsızlığının ilk yüzyılı içinde topraklarını Osmanlı Devleti’nin aleyhine üç misli genişletmeği başarabilmiştir. Rum Ortodoks Kilisesi de “megali idea’nın” öncülüğünü yapmıştır. Anadolu’yu “kaybedilmiş vatan” olarak niteleyen Yunanlar, Anadolu’yu ele geçirecekleri hülyasıyla 15 Mayıs 1919’da başlayan bir maceraya girişmişlerdir. Türk Ulusu, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde vatanımıza yönelik Yunan hülyasını 1922’de kesin şekilde boşa çıkarmıştır. Yunanistan’ın 52 sene sonra Lozan dengesini tamamen ortadan kaldırmak amacıyla 15 Temmuz 1974’de Kıbrıs’ta yaratmak istediği “ENOSIS” oldubittisi Türkiye tarafından akim bırakılmıştır. Eski Osmanlı toprakları üzerinde kurulan öteki ulusal devletlerin hiçbirinde Yunanistan’ınki kadar fanatik ve sürekli bir yayılma emeli görülmemiştir. Bir komşu ülkeye karşı izlenen husumet politikası hiçbir ülkede Yunanistan’da olduğu kadar politikacıya iç siyasette puan kazandırmamıştır. Yunanistan’a Sıfır Sorun Açılımı Yunanistan’da 2009 yılında belirginlik kazanan ekonomik kriz sebebiyle gerçekleşen erken genel seçimler neticesinde iktidara gelen PASOK’un lideri Yorgo (George) Papandreou Başbakan ve Dışişleri Bakanı olarak göreve başlamasından 3 gün sonra Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Gayri Resmi Dışişleri Bakanları toplantısında ülkesini temsil etmek üzere 9 Ekim 2009 günü İstanbul’a gelmiştir. İkili plânda Türkiye’ye vaki resmî bir ziyaret olmamasına rağmen Türk basını bu olayı “Papandreou ilk dış gezisini Türkiye’ye yaptı” şeklinde takdim etmiştir. Papandreou’nun merhum Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in kabrini ziyaret etmesi ve kabre zeytin dalı koyması da ziyareti kamuoyu bakımından çarpıcı kılmıştır. Başbakan Erdoğan Yunanistan Başbakanı Papandreou’ya 30 Ekim 2009 tarihli bir yazılı mesaj göndererek, Türk Hükûmeti’nin Yunanistan’la ilişkilerini tüm alanlarda geliştirmeğe hazır olduğunu belirtmiş ve Türkiye’nin “komşu ülkelerle sıfır sorun” anlayışının Türk dış politikasının öncelikleri arasında bulunduğunu vurgulamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ni yurtdışında temsil eden Büyükelçilerin katılımlarıyla Ocak ayında Ankara’da düzenlenen İkinci Büyükelçiler Konferansı’nın 8 Ocak 2010 tarihli Sonuç Bildirisi’nde de Yunanistan ile ilgili olarak, Türkiye’nin “Ege Denizi’nden kaynaklanan sorunların iyi komşuluk ve işbirliği temelinde çözümlenmesi yönündeki çabalarının sürdürülmesi” konusundaki “kararlılığı” teyid edilmiştir. Yunanistan Başbakanı Papandreou, Başbakan Erdoğan’ın mesajını geçtiğimiz Ocak ayı sonunda cevaplandırmıştır. Mesajın içeriğinin bazı bölümleri Türkiye’de Başbakanlık internet sitesinde yer alan bir “Bilgi Notu” ile ve ayrıca daha kapsamlı olarak Atina Haber Ajansı (ANA) tarafından 26 Ocak 2010 tarihinde kamuoyuna açıklanmıştır. Başbakanlık Bilgi Notu’nda yer alan bilgilere göre, Papandreou, mesajında, Başbakan Erdoğan’a “Sayın Başbakan, Sevgili Tayyip” şeklinde ve birinci tekil şahıs zamirini kullanarak hitap etmiş ve “senin ve benim ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki ilişkileri iyileştirme yönünde aynı arzuyu paylaşmamız beni cesaretlendiriyor. Bu müşterek iradeyi yeni bir fırsat penceresi yaratmak için kullanalım. Ve ümidim bunu halklarımız için tarihi bir fırsata dönüştürmektir…” demiştir. Papandreou’nun cevabî mesajının içeriğine ANA basın bülteninde daha geniş yer verildiği görülmektedir. ANA bültenindeki bilgilere göre, Papandreou, mesajında “Yunanların ve Türklerin işbirliği yapmak suretiyle bir istikrar ve işbirliği gücü haline gelebileceğine” işaret etmiş ve bu yolda “iki ülkenin dünyanın diğer bölgeleri için örnek oluşturması” ümidini dile getirmiştir. ANA’nın kullandığı ifadeyle “açık bir dille Türkiye’nin Ege bölgesindeki tahriklerinden” de söz etmiştir. Bu çerçevede, Ege’de karasularının genişletilmesiyle ilgili olarak TBMM’nin zamanında yayınladığı “savaş sebebi” (casus belli) bildirisini, Türk savaş uçaklarının Ege’de Yunanistan’ın sınırlarını ihlâl eden uçuşlarını ve Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesine uygun şekilde henüz sınırları belirlenmemiş olan kıta sahanlığında Türkiye’nin sürdürmekte olduğu araştırma faaliyetlerini saymıştır. Papandreou “bu tahriklerin ikili ilişkilerin gelişmesine imkân vermeyeceğini” de sözlerine eklemiştir. ANA’da yer alan bilgilerden, Papandreou’nun cevabî mesajında Kıbrıs sorununa da değindiği ve Ada’da “AB’nin kurumsal yapısına, ilkelerine, değerlerine ve müktesebatına uygun düşen ve Devletin etkili biçimde işlemesini mümkün kılan federal çözüm şekline BM kararları çerçevesinde” ulaşılmasını dilediği ve “birleştirilmiş Kıbrıs AB içinde geleceğini bulacaktır; çünkü, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 2004’den bu yana AB üyesi olduğu bir gerçektir” dediği anlaşılmaktadır. Yine, ANA’ya göre, Papandreou Türkiye’nin AB üyelik sürecinin Yunanistan tarafından destekleneceğini ifade etmiş, ancak, bu çerçevede, Türkiye’nin ülkesindeki Yunan azınlığına ve İstanbul’daki “ekümenik patrikhaneye” karşı olan vecibelerini hatırlatmıştır. Başbakan Erdoğan’ın Atina Ziyareti Başbakan Erdoğan’ın beraberinde 10 Bakan ve çok sayıda iş adamı olduğu halde 14-15 Mayıs 2010 günlerinde Yunanistan’ın başkenti Atina’ya gerçekleştirdiği resmî ziyaretin arka zeminini, içeriğini ana noktaları itibariyle yukarıda kaydettiğimiz iki Lider arasındaki mektuplaşma oluşturmuştur. Teati edilen mektuplar, iki Devlet’in Dışişleri Bakanlıkları arasında yapılan diğer diplomatik temas ve görüşmelerle birlikte, Erdoğan – Papandreou Atina buluşmasının gündeminin belirlenmesinde çerçeve vazifesi görmüştür. Her iki Lider de ziyaret öncesinde ve sırasında birbirlerinin basın-yayın organlarına verdikleri demeçlerle ve mülâkatlarla ziyaret için olumlu bir hava yaratılmasına katkıda bulunmağa çalışmışlardır. Yunanistan’ın Gafı Bu noktada, Başbakan Erdoğan’ı Atina havaalanında Yunanistan’ın Başbakan Yardımcısı Theodoros Pangalos’un karşılamış olması olgusu üzerinde durmak istiyoruz. Belirgin amacı Türkiye ile Yunanistan arasında dostluğun inşa edilmesine katkıda bulunmak olan bir ziyarette Yunan Hükûmeti’nin yüksek misafiri karşılamak üzere 11 yıl önce Türkiye’ye olan husumetini pervasız biçimde göstermiş olan bir kişiyi görevlendirmiş olmasını, en hafif nitelemeyle, görmezlikten gelinemeyecek ciddi bir diplomatik gaf olarak değerlendiriyoruz. Yunan Hükûmeti’nin bu tutumunu, her iki ülkede de “tarihî” olarak nitelendirilmiş olan bir ziyaret için gösterilmesi gereken azami dikkat ve özenle bağdaşır bulmuyoruz. Pangalos’un kim olduğunu Türk kamuoyu gayet iyi bilmekte ve 1999’da “Türkiye’nin düşmanı benim dostumdur” zihniyetiyle ne yaptığını da hatırlamaktadır. Pangalos 1999’da Yunanistan’da Dışişleri Bakanı olarak görev yapmaktaydı. Kendisi, teröristbaşı Öcalan’ın önce Suriye’den, sonra da misafir edildiği İtalya’dan çıkarılmasını müteakip gizlice Yunanistan’a girmesini; cebine Kıbrıs Rum pasaportu konularak Yunanistan’ın Nairobi Büyükelçiliğine gitmesi için gerekli tertiplerin alınmasını sağlamış; Yunanistan’ın Nairobi’deki Büyükelçisi George Costoulas’a bizzat telefon ederek “gelmekte olan önemli misafirle yakından ilgilenin ve ikametgâhınızda misafir edin” mealinde talimat vermiş olan kişidir ( Büyükelçi Costulas ile 2004 yılında tanışmış ve bu olayın hikâyesini ondan bizzat dinlemiş bulunuyoruz ). Ziyaret “Tarihî” Olarak Nitelendiriliyor Basın-yayın organlarında çıkan haberlerden takip edebildiğimiz kadarıyla, Başbakan Erdoğan’ın Atina’yı ziyareti, dış görünüş itibariyle iki ülke arasındaki ilişkilerde çığır açan veya çığır açma istidadı gösteren şekilde ve hava içinde cereyan etmiştir. İki Başbakan da ziyareti “tarihî” olarak nitelemişlerdir. Birbirleri hakkında övgü dolu sözler dile getirmişlerdir. İki ülke arasındaki ilişkilerin geleceği hakkında iyi temennilerde bulunmuşlardır. Ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapmışlardır. Enerji, ulaşım, çevrecilik, kültür, eğitim, ekonomi, tarım, savunma, terörle mücadele alanlarını da içeren 22 anlaşma imza etmişlerdir. İlişkileri muhtevalı ve daimî kılmak için bir mekanizma oluşturmuşlardır. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’ni kurmuşlar ve ilk toplantısını yapmışlardır.Dışişleri Bakanlarının yılda en az iki, Başbakanların da birer defa buluşmalarını kararlaştırmışlardır. Başbakan Erdoğan, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Toplantısının açılışında yaptığı konuşmada “Şu anda tarihi bir anı tespit ediyoruz. Tarihi bir an diyorum, zira biraz sonra 22 anlaşmayı imzalayacağız. Bu tabii çok çok önemli bir adım oluyor gerek Yunanistan açısından, gerek Türkiye açısından. Bizim Cumhuriyet tarihimizdeki Yunanistan-Türkiye arasındaki anlaşma sayısına baktığımız zaman neredeyse o sayıya yaklaşıyoruz. Bir oturumda bunu yakalıyoruz. Bu bakımdan bu anı çok ama çok önemsiyorum ve biraz sonra bu heyecanı hep beraber yaşayacağız. Bu heyecanı yaşarken buradan dünyaya da çok anlamlı bir mesaj vereceğiz. ……… Tabii ben değerli dostum, meslektaşım Yorgo ile beraber bu süreci gerçekleştireceğime olan inancımı ifade etmek istiyorum. Kararlı olursak aşamayacağımız hiçbir engel yok. Tabii bu tür adımları engellemek isteyenler çıkabilir. Ama biz siyasiler risk almasını bilirsek bunları da aşarız. Zira biz biliyoruz ki ekonomi risktir, siyaset risktir, hepsinden öte biz biliyoruz ki yaşam da risktir. Öyleyse bu riskleri göze alarak bu adımı atacağız” şeklinde konuşmuştur. Başbakan Erdoğan’ın Dostluk Mesajları Başbakan Erdoğan, Atina’yı ziyareti boyunca açıkladığı görüşler ve düşünceler, dile getirdiği temenniler, kullandığı dil ve üslûp bakımından, iki ülke arasında karşılıklı güven ortamının yaratılmasına samimiyetle katkıda bulunabilme amacıyla hareket ettiğini belli eden bir titizlik göstermiştir. Yunanistan’ın içinde bulunduğu çok vahim ekonomik krizi istismar etme gizli niyetini ve düşüncesini taşımadığına ev sahiplerini inandırmak isteyen bir sadelik ve içtenlik içinde bulunmuştur. Başbakan Erdoğan, birçok konuda Yunan muhataplarının ve kamuoyunun duymak istediği sözleri dile getirmiştir. Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinin önemine işaret etmiş; kendisine refakat eden çok sayıdaki iş adamlarımızı Yunanistan’a yatırım yapmağa teşvik eden ifadeler kullanmıştır.İki ülkenin Ege ile irtibatlı olarak askerî harcamalarını azaltmalarının faydaları üzerinde durmuştur. Ege’de devriye görevi yapan askerî uçakların bombasız uçmalarını ve sonra da bu uçuşların sona erdirilmesinin şartlarının karşılıklı olarak yaratılmasını temenni etmiştir. Ege’nin “barış denizi” olması dileğini dile getirmiştir. “Ekümenik sıfatı beni rahatsız etmiyor” demiştir. Heybeliada Ruhban Okulunun açılması için Devletçe çalışıldığını ortaya koyan açıklamalar yapmıştır. “Sen Sinod Meclisi” ile ilgili olarak Türkiye’de atılan adımları anlatmıştır. Dışarıda yaşayan ellibin kadar Yunan kökenli Türk vatandaşının Türkiye’ye dönebileceklerini söylemiştir. Kıbrıs müzakerelerinin “kaldığı yerden devam edeceğini” ifade etmiş ve 2010 sonuna kadar çözüme ulaşılması isteğini tekrarlamıştır. Papandreou’nun Söylemleri Başbakan Erdoğan’ın Türk – Yunan ilişkileri alanına giren bazı somut konularda sorunların halline katkıda bulunabilmek amacıyla Türkiye’nin pozisyonlarında esneklik ifade eden söylemler kullanmış olmasına karşın, biz, Yunan tarafından dostluk ve işbirliği yolunda yıllardır duymak istediğimiz herhangi bir somut muhtevalı sözü bu ziyaret vesilesiyle duymuş; Yunan Tarafı’nın iki ülke arasındaki sorunlara dair anlayışının ve sorunları algılayışının gerçekçi yönde değişme istidadı gösterdiğinin işaretlerini almış değiliz. Papandreou, meselâ, “Yunanistan’da Türk azınlığından söz edilmesi ve Türk azınlığının müftüsünün azınlık tarafından seçilmesi beni rahatsız etmez” gibi bir açıklama yapmış değildir. Yunanistan ülkesinde “Türk azınlığı” bulunduğu gerçeğini dahi kabul etme olgunluğundan uzak bulunmaktadır. Nitekim, Papandreou, Batı Trakya’daki azınlıktan yine “müslüman azınlığı” olarak sözetmiştir. Papandreou, iki ülke arasında on yıllardır çözülemeden duran sorunlar hakkında Yunanistan’ın geleneksel pozisyonlarına ilişkin söylemleri tekrarlamıştır. Papandreou’ya göre de Türkiye ve Yunanistan arasında tek bir sorun vardır. Bu da hukukî mahiyetteki kıta sahanlığı sorunudur. Çözüm yeri Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanıdır. Ege’de gerginlik Türk savaş uçaklarının Yunan hava sahasını ihlâl etmelerinden ve Ege adalarının üstünden uçmalarından kaynaklanmaktadır. Türkiye bu uçuşlarını durdurursa veya askerî uçaklar için de her seferinde Yunan sivil havacılık dairesine uçuş plânı verirse, yani Yunanistan’ın 10 millik hava sahası iddiasını kabul ederse, sorun ortadan kalkacaktır. Papandreou’ya göre TBMM’nin “savaş sebebi” (casus belli) hakkındaki bildirisi de iki ülke arasındaki gerginliklere yol açmaktadır. Yunan tarafı Ege’de karasularının genişliğini 12 mile kadar genişletme hakkının olduğunu savunmaktadır ve Türkiye’nin bu konuda yürürlükteki uluslararası hukuka uygun hareket etmesini istemektedir. Papandreou, ziyaret vesilesiyle verdiği bir mülâkatta “Ege'deki Yunan adalarına yönelik tehditler olduğu ve Kıbrıs'ta işgal devam ettiği sürece iki ülke, ilişkilerini normalleştiremeyecektir” şeklinde konuşmuştur. Papandreou Kıbrıs konusunda da Rum-Yunan ortaklığının mutad görüşlerini dile getirmiştir. “Çözümün Kıbrıs için Kıbrıslılar tarafından bulunması; işleyebilir nitelik taşıması; garantilere ihtiyaç göstermemesi ve AB kurallarına uygun olması” gerektiğini söylemiştir. Böyle bir çözümden kastedilenin, 1960 Anayasasında ve Andlaşmalarında Kıbrıs Türk Tarafı’nın Rumlar karşısında siyasî eşitliğini sağlayan anayasal güvencelerin, Türkiye’nin etkin ve fiilî garantisinin bulunmadığı; başta iki kesimlilik olmak üzere, çözüm şeklinin parametrelerinin aşınmasına ve tedricen yok olmasına müsait bir çözüm şekli olduğu bilinmektedir. Papandreou’nun “çözümün Kıbrıslılar tarafından bulunmasına” vurgu yapması, Başbakan Erdoğan’ın Dörtlü Konferans düşüncesinin Yunan tarafınca kabul görmediğinin ifadesidir. Papandreou Türkiye’nin AB’ne üye olabilmek için verdiği mücadeleyi desteklediğini ifade etmiş ve “çünkü, Türk demokrasisini güçlendiren her karar iyi komşuluk ilişkileri, azınlıklar ve 'Ekümenik' patrikhane ve Kıbrıs'ın birleşmesi yolunda da bir adımdır” diye eklemiştir. Bu ifadedeki mesaj gayet açıktır. Yunanistan Ana Muhalefet Lideri Basında çıkan haberlere göre, Yunan muhalefet Lideri Yeni Demokrasi Partisi Başkanı Samaras da Başbakan Erdoğan ile vaki görüşmesinde “Türkiye ile Yunanistan arasındaki ikili tek sorunun kıta sahanlığına ilşkin olduğunu ve Kıbrıs sorununun da BM kararlarına ve AB müktesebatına uygun biçimde çözüme kavuşturulması” gerektiğini ifade etmiştir. Vize Konusu Türkiye’nin Yunan vatandaşları için vize mecburiyetini 1984 yılında kaldırmış olmasına rağmen, Yunanistan’ın Schengen sistemini ve Türkiye üzerinden gelen yasadışı göçü gerekçe göstererek Türk vatandaşlarına vize muafiyeti getirmekten uzak bulunduğu son ziyaret vesilesiyle de belli olmuştur. Yunan Basınının Tutumu Yunanistan basınının Başbakan Erdoğan’ın ziyareti hakkındaki genel tutumuna göz atıldığı zaman, Yunan kamuoyunun iyi komşuluk, dostluk ve işbirliği temelinde Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesine imkân verecek bir olgunluğa ve gerçekçiliğe henüz ulaşamamış olduğu izlenimini almaktayız. Yunan basın mensuplarının, Başbakan Erdoğan’ın ziyaret sırasında yeri geldiğinde iki ülke ilişkilerine dair bazı konularda Türkiye’nin görüşlerini açıklamasına ve Yunanistan’dan ve Yunan basınından beklentilerini dile getirmesine dahi tahammül edemedikleri basında çıkan haberlerden anlaşılmaktadır. Başbakan Erdoğan’ın “medya olarak gazetecilerin de yaşananlara iyi tarafından bakmaları gerektiğini” belirtmesi üzerine, bir Yunan gazetecinin “bize işimizi nasıl yapmamız gerektiğine yönelik tavsiyelerde mi bulunuyorsunuz” şeklinde mukabelede bulunması ve bazı Yunan gazetelerinin “Başbakan Erdoğan’ın var olan güzel ortamı masaya getirdiği Yunanistan aleyhindeki talepleriyle birkaç dakikada bozduğunu; bu taleplerin endişe ve kaygı yarattığını” öne sürmeleri, bu hususu teyid etmektedir. Başbakan Erdoğan’ın ziyareti sırasında iki ülke arasındaki ana sorunların çözüm şekline kavuşturulması elbette ki beklenmiyordu. Buna rağmen Yunan gazetelerinde “Türk-Yunan sorunlarında sadece günlük konularda mutabakat sağlandığına, bunun da ziyaretten büyük beklentileri olanları hayal kırıklığına uğrattığına” dair haber ve yorumların çıkmasını gerçekçilikle ve iyi niyetle bağdaştırmak mümkün değildir. Papandreou’nun Değerlendirmesi Kanaatimizce Papandreou’nun “taraflar arasında varılan anlaşmaların gelecekte daha zor konuların ele alınması yolunu açabileceğine” dair açıklaması ziyaretin amacı ve sonuçları hakkında yapılan isabetli bir değerlendirme olmuştur. Bununla beraber, bu ziyaretin “gelecekte daha zor konuların ele alınmasını” mümkün kılabilmesinin, Yunanistan’ın sorunlar hakkındaki geleneksel görüşlerinde ve tutumlarında uzlaşma yolunda meydana gelebilecek değişikliklerin ölçüsüne bağlı olduğunu söylememizin gerçekçiliğin icabı olduğunu düşünmekteyiz. Anılarda Kalan Dostluk Kendimizi bildiğimiz yaşlardan bu yana yaşadığımız ve her biri “tarihî” olarak nitelenmiş olan Türk – Yunan liderleri arasındaki çok sayıda buluşmalardan ve görüşmelerden sonra iki ülkenin arasındaki meselelerin özüne bu vakte kadar inilememiş olması, son ziyaretin samimi dostluk, işbirliği istikametinde doğurabileceği sonuçlar hakkındaki beklentimizi sınırlandırmaktadır. Türkiye – Yunanistan ilişkilerinde tanık olduğumuz ilk olay çocukluk yıllarımızda geçmiştir. Yunan Kralı Paulos’un ve Kraliçe Frederika’nın 7 Haziran 1952 günü başlayan Türkiye’yi ziyaretlerinde, o günlerde çıkan gazetelerde ve radyo haberlerinde gördüğümüz ve duyduğumuz tabirle, “aziz ve değerli misafirlerimizi” Ankara’da Atatürk Bulvarı üzerinde karşılamak üzere saf teşkil etmiş olan Ankara Koleji izci oymağında 13 yaşında bir izciydik. Misafirlerimizi ellerimizdeki Türk ve Yunan bayraklarını sallayarak coşkuyla selâmladığımızı hatırlıyorum. Ankara halkı da Yunan Kral ve Kraliçesini görmek için Atatürk Bulvarı boyunca toplanmıştı. Kortej geçerken yapılan dostluk tezahüratı büyüktü. O günkü iktidarın organı ZAFER gazetesinin baş sayfası Kral ve Kraliçe’nin Türkiye’yi ziyaretinin haberlerine tahsis edilmişti. Baş sayfada misafirlerin fotoğraflarıyla birlikte Türk ve Yunan bayrakları yer alıyordu. Cumhurbaşkanı Celâl BAYAR 1952 Kasım ayının sonunda Yunanistan’a resmî bir ziyarette bulunmuştur. Türkiye’de gazeteler ziyareti önemli tarihî bir olay olarak yansıtmıştır. “Cumhurbaşkanı Yunanistan’da yürekten sevgi ile karşılandı”; “Pireden Atina’ya kadar çiçek ve konfeti yağmuru” gibi manşetler kullanılmıştır. Yunan Kralı Paulos’un “tarih ve mukadderat bugün birleşmemizi tam ve mutlak bir hale getirmiştir” sözü öne çıkarılmıştır. Türkiye ile Yunanistan arasında 58 yıl önce yaşadığımız bu dostluk olaylarının bir benzerine iki Devlet arasında hayatımız boyunca bir daha tanıklık etmedik. Gazetelerde “ENOSIS” sözcüğüne sıkça rastlamağa başladığımız ve bunun “Kıbrıs adasının Yunanistan’la birleşmesi” anlamında kullanıldığını büyüklerimizden öğrendiğimiz zaman, Yunanistan Kral ve Kraliçesi’ni Ankara’da Atatürk bulvarında coşkuyla karşılamamızın üstünden sadece 2 yıl geçmişti. 1955 yılının ilkbahar aylarında Kıbrıs’ta şiddet olaylarının cereyan ettiğine dair haberler gazetelerde ve radyo haber bültenlerinde yoğunluk ve öncelik kazanmağa başlamıştı. Yunanistan Dostluğu İstismar Ediyor Dışişleri Bakanlığı’na intisap ettikten sonra Merkezdeki bütün görevlerimiz Kıbrıs ve Yunanistan dosyaları üzerinde geçti. Bu görevlerimiz sırasında, Yunanistan Devleti’nin Türkiye’ye yönelik ülkülerini, emellerini, niyetlerini birçok olayı yaşayarak öğrendik. İki ülke arasındaki ilişkilerin zaman zaman içinden geçtiği sözde dostluk dönemlerinde dahi Yunanistan’ın “dostluğu” kendi çıkarları için istismar etmedeki becerisini, dosyalara geriye doğru baktığımız zaman açıklıkla görmüş bulunuyoruz. Gerçekten de Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların başlangıç noktalarının, 1930 – 1955 döneminde ve 1960’larda Yunanistan’ın attığı bazı adımlarda yattığını dosyalar açıkça ortaya koymaktadır. Calib-i dikkat olan husus şudur ki, Yunanistan’ın Türkiye’nin menfaatlerine aykırı olan adımlarından önemli olan bazılarını Türkiye ile dostluk ve işbirliği ilişkileri sürdürdüğü 1930-1955 döneminde atabilmiş olmasıdır. ▪ 1931 yılında Yunanistan millî hava sahasını, karasuları 3 mil olmasına rağmen 10 mile genişletmiştir. Bu genişleme sonucunda Ege’de uluslararası hava sahası yüzde 50 oranında azalmıştır; ▪Yunanistan 1936 yılında karasularını 3 milden 6 mile genişletmiştir; ▪Batı Trakya’daki Türk azınlığının varlığını ve Lozan Andlaşması’ndan kaynaklanan özel statüsünü ortadan kaldırmağa yönelik uygulamalar içine girmiştir; ▪Yunanistan 1954 – 1974 döneminde Kıbrıs’ı ilhak yönünde, siyasî ve diplomatik girişimlerle beraber, şiddete ve askerî oldubittilere başvurmuştur; ▪Yunanistan 1960’lı yılların başından itibaren 1923 Lozan ve 1947 Paris Barış Andlaşmalarından doğan vecibelerini açıkça ihlâl ederek, Doğu Ege Adalarına ve Oniki Ada’yı asker ve silâh yığmaya başlamıştır. ▪1960 – 1973 döneminde Ege’nin tüm kıta sahanlığının kendisine ait olduğu iddiasıyla araştırma ve işletme ruhsatları vermiştir. Arama ve işletme faaliyetlerini fiilen başlatmıştır. ▪Yunanistan 1952 yılında uluslararası sivil havacılıkla ilgili teknik bir hizmet olarak üstlendiği “Uçuş Bilgilendirme Bölgesi” (Flight Information Region – FIR) görevini, millî egemenlik alanlarına giren bir yetki olarak kullanmak istemiştir. Önceki “Tarihî” Buluşmalar Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin 1974’den sonraki seyrine göz atıldığı zaman, diyalog başlatma teşebbüslerinin ve esnekliklerin Türkiye’den geldiği; iki ülke arasındaki sorunları gözden geçirmek ve çözüm şekli araştırmak için başlatılan diyalog süreçlerinin Yunanistan’ın isteksizliğinden, çekingenliğinden, ahde vefa ilkesine sadakatsizliğinden veya iç politika mülâhazalarıyla Türkiye ile gerginlik politikasını yumuşama havasına tercih etmesinden kaynaklanan sebeplerle kısa sürede kesilmiş olduğu görülür. 1975 Demirel – Konstantin Karamanlis Brüksel buluşması; 1976 Bern Anlaşması; 1978’de Ecevit – K. Karamanlis Montrö Zirvesi; NATO Başkomutanı Orgeneral Rogers’ın telkin ve teklifleri sonucunda Yunanistan’ın NATO’nun askerî kanadına yeniden katılmasına Türkiye’nin yeşil ışık yakması; 1988 Özal – Andreas Papandreau Davos görüşmesi ve yaratılan sözde “Davos ruhu”; 1992 Demirel – Mitsotakis Davos buluşması ve varılan mutabakatlar, hep aynı sebeplerle Türkiye’nin umduğu sonuçları vermemiş; Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların çözümü yolunda ilerleme sağlanmasına katkıda bulunamamıştır. Türkiye, Özal Başbakan olduktan sonra Yunan vatandaşları için giriş vizesini tek taraflı kaldırmıştır. Başbakan Özal Yunanistan’a Haziran 1988’de resmî ziyarette bulunmuş; bu ziyaret iade edilmemiştir. Özal’ın ziyaretinden 20 sene sonra Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis Başbakan Erdoğan’ın konuğu olarak Ocak 2008’de Türkiye’yi resmen ziyaret etmiştir. Bu ziyaret Yunanistan’dan 49 yıl sonra Türkiye’ye vaki ilk başbakan düzeyinde ziyaret olmuştur. Demirel – Mitsotakis arasındaki Davos buluşmasında akdedilmesi kararlaştırılan “İyi Komşuluk, Dostluk ve İşbirliği” Anlaşması için Başbakan Demirel görüşmeleri yürütmekle bizi görevlendirmişti. Yunan tarafında ise bu işi Ankara Büyükelçisi Makris üstlenmişti. Yunan tarafının müzakereye girmekten kaçınması, bu konuyu kamuoyundan gizlemesi; taraflar arasında sadece birkaç defa taslak metinlerin teati edilmesiyle yetinilmesi; bunun da yine Yunan tarafının talebi üzerine dünyanın Ankara ve Atina’dan uzak yerlerindeki tenha restoranlarda sütunlar arkasına gizlenmiş masalarda yapılması yüzünden Anlaşma gerçekleşememiştir. Türkiye ile Yunanistan arasında 1988 – 1993 arasında en üst düzeylerde yoğun bir diyalog yaşanmışsa da, mevcut somut sorunları ele alacak bir görüşme mekanizmasının kurulması, Yunan tarafının bundan kaçınması sebebiyle mümkün olamamıştır. Yunanistan bölücü PKK teröristleriyle işbirliğinde bulunmakta beis görmemiştir. Kıbrıs konusunda ANNAN Plânı süreci yaşanırken Başbakan Erdoğan “bir adım önde yürüme” politikası uygulayarak Kıbrıs sorununda çözüme ulaşılması için Türkiye’nin ağırlığını Kıbrıs Türkleri üzerinde kullanırken, dostu Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis’in Rumları çözümün faydalarına ikna etmek için parmağını oynattığını hatırlayan var mıdır? Hristofyas: Kıbrıs Sorunu Çözülmeden Türk-Yunan İlişkileri Düzelemez Başbakan Erdoğan’ın Yunanistan’a yaptığı dostluk ziyareti vesilesiyle GKRY Lideri Hristofyas’ın verdiği demeç Rum tarafı’nın niyetleri ve emelleri bakımından fevkalâde ifşa edicidir. Kıbrıs sorununun çözümünü samimiyetle arzu eden bir liderin Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkileri iyileştirmek ve mevcut sorunların çözümüne katkı yapmak amacına matuf gayretleri memnunlukla karşılaması gerekirken, Hristofyas Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerde gerçekten iyileşme olabilmesi için önce Kıbrıs sorununun halledilmesi lâzım geldiğini söylemiştir. Türkiye’nin Kıbrıs’taki askerî varlığının Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesi önündeki başlıca engel olduğunu öne sürmüştür. Sözde “Pontus Soykırımı” Anma Töreni Öte yandan, Başbakan Erdoğan’ın “tarihî” ziyaretini tamamlayıp Türkiye’ye dönmesinden 4 gün sonra 19 Mayıs 2010 günü Atina’da sözde “Pontus soykırımı” anma töreni düzenlenmiştir. Türkiye’ye yönelik husumetin dile getirildiği bu törene Başbakan Papandreou da destek mesajı göndermiştir. Bu tutumu Yunanistan’a yönelik olarak başlatılan “sıfır sorun” açılımının geleceği bakımından hayra alâmet bulmuyoruz. Sonuç Başbakan Yorgo Papandreau’nun aynı isimli dedesi Yorgo (George) Papandreou 1964’de Ada’ya gizlice 20.000 Yunan askeri göndermişti. Babası Andreas Papandreou da Türkiye ile sürekli “gerginlik” politikası yürütmüş ve 1982’den sonra Kıbrıs müzakere sürecini yaptığı müdahalelerle baltalamıştı. Yorgo Papandreou’nun dedesinin ve babasının izinden yürümeyeceği ve Yunan halkının da Türkiye ile dost olmanın nimetlerini idrak edeceği umudunu taşımak istiyoruz. Başbakan Erdoğan’ın son Atina ziyaretinin, Türk – Yunan ilişkilerinde Türkiye’nin tutumundan kaynaklanmayan mevcut olumsuzlukların giderilmesine somut katkılar yapmasını diliyoruz.


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.