HUKUKUN SİYASETTEN ALDIĞI YENİ İNTİKAM
Yorum No : 2015 / 133
26.10.2015
4 dk okuma

3 yıldan daha uzun bir süre önce Fransa Anayasa Konseyi’nin Boyer’in kanun teklifini geri çevirme kararı hakkında yorum yaparken, konseyin eski başkanı Robert Badinter’in (1986-1995) sözlerini başlık olarak kullanmıştım: Eğer bu teklif kabul edilirse, anayasa namına bu teklif iptal edilecek ve bu hukukun siyasetten intikamı olacaktır.

Perinçek İsviçre davasının sonucu bu tip bir intikamın yeni bir örneği. 2005 yılında İsviçre’de “Ermeni soykırımının” bir “emperyalist yalan” olduğunu belirten Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek, İsviçre-Ermenistan Derneği tarafından dava edilmiş ve İsviçre’nin ırkçılık karşıtı yasalarının belirsizliğinin suiistimallere olanak sağlaması sonucu 2007’de mahkum edilmiştir. 2013 yılında AİHM İkinci Dairesi İsviçre’yi hatalı bulmuş ve Dr. Perinçek’in ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir. İsviçre hükümeti, Türk Hükümeti’ne verdiği sözleri tutmayarak, son dakikada Büyük Daire‘ye başvurmuştur. 15 Ekim 2015 tarihinde AİHM Büyük Dairesi, bu içler acısı meseleyi noktalamış ve İsviçre’yi bir kez daha hatalı bulmuştur.  Bu durum, yüzyıllardır sürdürdüğü tarafsızlık ilkesini bozan İsviçre’nin diplomasisi için felaket olmakla kalmamış, 1915 ile ilgili akademik tartışmalara hukuki sansür uygulamaya çalışanlara için de açık bir felaket olmuştur. Her şeyden önce, Büyük Daire, Holokost inkarı ve “ Ermeni soykırımı” iddialarının akademik olarak sorgulanması arasındaki farkı tekrar teyit etmiştir.

234. fıkrada, nihai kararı AİHM’sinin içtihadını tekrar tasdik etmiştir: Holokust’un veya Hitler’in bu suçtaki sorumluluğunun inkarı, bu inkarın anti-Semitik ve anti-demoktratik niyetlerle yapıldığı kanaatini doğurmakta ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesiyle korunmamaktadır. Ancak, hakimlerce de gözlemlendiği gibi, Ermeni soykırımı iddialarına karşı çıkmanın ve soykırımı ispat etmek için yeterli kanıtın olmadığını belirtmenin ırkçı bir niyet taşıdığını otomatik olarak varsaymak mümkün değildir.

Büyük Daire, Ermenistan dahil olmak üzere, Avrupa Konseyi’nin tamamında herhangi bir hukuki sansüre engel olmuştur. Esasen 156. fıkrada Büyük Daire bu durumu şöyle açıklamıştır: “Başvuranın bu olayların hukuki niteliğini tartışmasının mağdurları kötülediğini, itibarsızlaştırdığını veya aşağıladığını söylemek güçtür.”

Daha önemli olan husus ise İkinci Daire’nin “Ermeni soykırım iddiaları” hakkında bir “genel bir fikir birliği” olduğunu reddetmesini Büyük Daire’nin uygulamada tasdik etmesidir. 231. fıkrada mahkeme Dr. Perinçek’in “sadece Türkiye içerisinde değil, aynı zamanda uluslararası alanda hararetli olarak nitelediği uzun süreli bir tartışmaya müdahil olduğunu” gözlemlemiştir. Yani, eğer “uluslararası alanda hararetli bir tartışma” varsa, bu bağlamda ortaya atılan yorumların hiçbirinde “genel bir fikir birliğinin” olduğu söylenemez.

Benzer bir biçimde, 287. fıkrada Büyük Daire “‘demokratik bir toplumda’ otoriteler ve toplumun diğer kesimlerinin farklı fikirlerin dile getirme imkanını” teyit etmektedir. Burada konunun özü şudur:  bir baskı grubunun veya siyasi yapı ile uyumlu olmadıkları için fikirlerin engellenmesi totaliterliktir. Dr. Perinçek’in ifade özgürlüğünün düşmanları, özellikle 1914-1922 yılları arasında Ermeni gönüllüler tarafından işlenen savaş suçlarını inkar etmek de dahil olmak üzere, Türklerin duygularını incitmekte hiçbir kısıtlama olmaması şeklindeki çok özel bir “ırkçı karşıtı” görüşü savunmaktadır. Başka bir deyişle, Büyük Daire’nin kararı hürriyeti ihlal eden ikiyüzlülüğün yenilgisini ifade etmektedir.

 

*Kutayhan Yıldırım tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. 


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten